AİLE

AİLE

10.01.2013 2906

AİLE 

A-Ailede Eğitim

                          B-Aile İçi Şiddetin Çocuğa Etkisi

     C-Çocukla İletişim

         D-Etkili Aile iletişimi

      A- Ailede Eğitim   

Ana Babalara Özel Not

        Sınava hazırlanan bir öğrencinin anne ve babasına önemli görevler düşmektedir. Anne ve babaya düşen önemli görevler, ailenin bütçesinin sınırlarını zorlayarak çocuğuna en iyi eğitim imkanlarını sunmak ve ona uygun çalışma şartlarını hazırlamakla sınırlı değildir. Çocuğunuzun başarısını etkileyen en önemli nedenlerden birisi, ailenin yaşantı ortamı ve tutumudur. Çocuklarınız adına yapacağınız kimi küçük özveriler, onları başarılı yapacak ve mutlu kişiler olarak topluma katılmalarını sağlayacaktır.

Çocuklarınıza Sevgi ve Saygıyı Öğretin

        Çocuğunuzu çok sevin ve sayın ki o da sizlere ve diğer insanlara karşı sevgi ve saygı duyabilsin. Çocukların devlete ve topluma olan saygı duygusu ailede doğar, okul boyunca gelişir. O nedenle çocuklarınızın yanında tanıdıkları, arkadaşları, öğretmenleri çekiştirmeyiniz. Çocuklarınız, öğretmenlerinden ya da okuldan yakındıkları zaman, yakınmalarının derinleşmesine fırsat vermemelisiniz. Onlara kimi gerçekleri açıklayabiliriz. Her öğretmen, her çocukla yeteri derecede ilgilenemeyebilir. Okul herkesin istediği düzene girmez. Biz okulun düzenine uymalıyız... Göreceksiniz, çocuklarınız kısa zamanda olumlu yolları araştırıp bulmaya çalışacaklardır.

Çocuğunuza Evde Uygun Çalışma Ortamı Hazırlayın

        Çocuğunuzun evde rahatça çalışabilmesi için, olanak ve yer hazırlayın. Durumunuz elverirse, masa ve iskemle alın. Ayrıca çalışma odası düzenleyin. Çantasını, odasındaki kitaplığını, yatağını kendisi düzeltsin. Git gide bu işlere alışsın. Eğer ayrı bir çalışma odası düzenlemeniz mümkün değilse uygun odalardan birin de çalışma köşesi de düzenleyebilirsiniz. Çalışma odası mümkün olduğu kadar fazla sıcak veya soğuk olmamalıdır, iyi havalandırılmalı ve sessiz olmalıdır. Çalışma masası ve yüksekliği çocuğunuzun boyuna göre ayarlanmalıdır. Ders çalışırken müzik dinlemek, poster, afiş ve resimler dikkatin dağılmasına, öğrencinin hayal dünyasına kaymasına yardımcı olur. En azından öğrencinin ders çalışırken göremeyeceği yerlere asılmalıdır. Öğrenci çalışma masasını, sadece ders çalışırken kullanmalıdır. Belirli bir çalışma alanı ile çalışma davranışı arasında şartlı refleks türünden ilişki kurabilmek büyük önem taşır. Böylece çalışma masasına oturmak, çalışmaya başlamak için 'uyarıcı' rolü oynar ve çalışmayı başlatır. Çalışmaya başlamadan önce çalışma sırasında gerekli olacak bütün malzemenin el altında bulunması, dikkatte kopmalara yol açacak kesintileri önlemek açısından yararlıdır.

 

B-Aile İçi Şiddetin Çocuğa Etkisi

1.Ana Baba tutumları ve saldırganlık arasındaki ilişkiyi nasıl açıklayabilirsiniz?

       Çocukta veya ergende uyum ve davranış sorunları ile anababa tutumları arasındaki ilişki, araştırmacıların üzerinde çok çalıştıkları konurlardan biridir. Bu araştırmalar arasında, saldırgan davranış ile anababa tutumları arasındaki neden sonuç ilişkisini ortaya koyan araştırma sonuçları geniş yer tutmaktadır.

        Bilindiği gibi ergenlik dönemi çocuk için hızlı bir bedensel ve ruhsal gelişim dönemidir. Hızlı gelişimin yarattığı gerilim, bilgi ve deneyim eksikliği ile de birleşir. Bu tablo, gencin sosyal düzene ve kurallara uyum göstermesini zorlaştırabilmektedir. Aynı zamanda çevresinden toplumsal kabul bekleyen genç, beğenmediği bazı kuralları yeniden düzenlemeyi düşünür. Ergen, yaşı gereği kuralların sebebini kavrayamamaktadır. Büyüklerin kurulu düzenini katı ve kalıplaşmış bulur, bunlara direnç gösterir. Değişen dünya gibi değişen kuşakları da anlamamakta direnen yaşlı kuşaklar da onu haklı çıkarmaktadır (Balcıoğlu, 2000).

        Saldırgan davranışların oluşmasında taklit önemli bir süreçtir. Bir çocuk yada genç öfke ve saldırganlık düzeyini kontrol edemeyen ve bunu sağlıksız şekilde ifade eden ana babasını gözlediğinde, sözle saldırmayı, insanlara bağırmayı ve katı bir şekilde eleştirmeyi öğrenir. Böylece çocuğun ve gencin saldırgan davranışı, başkalarında gözlediği davranışlar tarafından biçimlenir (Friedman, Sears ve Calsmith, 1989).

        ABD´de 12-16 yaşları arasında erkek ergen suçlularla yapılan bir araştırmada ergenlerin geldikleri aile çevresinin şiddete açık, öfkeli ve saldırgan davranışları sık gösteren aileler oldukları bulunmuştur (Veneziana ve Veneziana, 1992). Benzer şekilde, Yavuzer (1996) suç işleyen çocuklarla yaptığı çalışmada çocukların büyük çoğunluğunun anababa baskısı ve fiziksel şiddete açık ortamda yetiştiklerini belirlemiştir. Anne babanın arasındaki ilişkinin niteliği çocuğun öfkeli ve saldırgan davranışlarıyla ilişkili bulunmuştur. Eşler arasındaki ilişkinin bozuk olduğu ailelerde büyüyen çocuklarda şiddet ve saldırganlık eğilimi, daha sık görülmektedir (Santrock, 1983). Anne ve babaların, birbirlerine ve çocuğa karşı hoşgörüsüz davranmaları, çocukların ve gençlerin hoşgörüsüz olmasına yol açmaktadır. Azarlanan, sürekli cezalandırılan ve dövülen çocuk kendisini değersiz bulmakta, kendisini değersiz bulan çocuk da kendine ve başkalarına karşı saldırganca davranabilmektedir (Özdoğan, 2000).

        Bandura ve Walters´in 1959´ da yaptığı araştırmalar, ana babanın uyguladığı otoriteye dayalı katı disiplinin çocukta saldırganlık ve başkaldırma gibi olumsuz tutumları ortaya çıkarttığını göstermektedir. Nitekim bugünkü araştırmalar da, ana babanın kısıtlayıcı, çocuğa özgürlük tanımayan, kendi düşüncelerini empoze eden ve onun adına kararlat- alıp uygulamaya çalışan katı tutumlarının, çocukta isyankarlığa ve saldırganlığa neden olduklarını göstermektedir (Öztürk, 1990). Ayrıca çocuğa karşı dayakla terbiyenin olduğu kadar, aşırı koruyuculuğunda çocuğu saldırganlaştırdığı görülmüştür (Gürkaynak 1976).

       Ülkemizde konu ile ilgili yapılan araştırmalardan bir olan Uluğtekin´in (1977) ana baba tutumlarıyla çocukta saldırganlık ve bağımlılık eğilimi arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmasında çocuğa karşı yargılayıcı olan, fiziksel şiddet kullanan, çocuğu dinleyip anlamaya çalışmayan annelerin çocuklarının güvensiz, tedirgin ve saldırgan davranışlar gösterdiği bulunmuştur. Gürkaynak (1976), saldırgan davranışları büyüğü tarafından ödüllendirilen çocukların, saldırgan davranışlarında artma olduğunu tespit etmiştir. Bilal (1984)´de lise öğrencilerinde otoriter ve demokratik olarak algılanan ana baba tutumlarının, Öğrencilerin uyum düzeylerine etkilerini incelemiş ve demokratik bir aile düzeninde büyüyen çocukların uyum düzeylerinin, otoriter ailede büyüyen çocuklarınkinden daha yüksek olduğunu bulmuştur. Petit ve arkadaşları (1997) okul öncesi çocuklarda ve ailelerinde yaptıkları çalışmalarda çocuklardaki saldırganlığın, problem çözme örüntüleri ve annelerinin sert disiplin uygulamaları ile ilintili olduğunu görmüştür.

       Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada demokratik ve otoriter olarak algılanan ana baba tutumlarının öğrencilerin bağımsızlık, duyguları anlama, yakınlık, başatlık, kendini suçlama, saldırganlık düzeylerine etkisi incelenmiştir. Sonuçlara göre ana babalarını demokratik olarak algılayan Öğrencilerin bağımsızlık, duygulan anlama, başatlık düzeyleri, ana babalarını otoriter, annelerini demokratik babalarını otoriter ve annelerini otoriter babalarını demokratik olarak algılayan öğrencilerinkinden daha yüksektir. Buna karşı kendim suçlama ve saldırganlık daha düşüktür (Öztürk,1990). Hatunoğlu (1994), Erzurum´da bulunan 5 lisenin son sınıf öğrencileriyle yaptığı çalışma sonucunda, otoriter ana baba tutumunda yetişen gençlerin katı kuvvet uygulayıcı ve ihtiyaçlarına karşı duyarsız olunması nedeniyle, hem demokratik ve hem de ilgisiz ana baba tutumlarında yetişenlere oranla daha saldırgan eğilim içinde olduklarını belirlemiştir.

        Baumrind´in yaptığı araştırma sonuçlan da göstermektedir ki, çocukta olumsuz davranışlara neden olan otoriter tutumda yetişen çocuğun davranışları ana baba tarafından sürekli olarak denetlenir. Sadece kendileri için doğru olanı çocukları içinde doğru kabul edip çocuğun ilgi ve isteklerini göz ardı eden bu yaklaşım, çocukta saldırgan ve başkaldırıcı davranışlara zemin hazırlar (Akt. Öztürk, 1990).
Araştırmalar, algılanan denetim odağının problem davranışlarla ilişkili olduğunu göstermektedir. Japonya´da yapılan bir araştırmada, dış denetime önem veren anababaların çocuklarının daha saldırgan ve suça daha eğilimli oldukları bulunmuş, çocuklara yeterli benlik kontrolü kazandıramamanın bunda etkili olduğu düşünülmüştür.

        William ve Vantress (1969)´in 235 üniversite öğrencisi üzerinde yaptıkları çalışmada, denetim odağı ile saldırganlık arasındaki korelasyon incelemiş, dış pekiştiricilere inanan bireylerin iç pekiştiricilere inanan bireylere oranla saldırganlık ölçeğinden daha yüksek puan aldıkları saptanmıştır (Akt. Koksal, 1991). Köksal (1991) Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi son sınıfında okuyan 196 öğrencide denetim odağı ile saldırgan davranış arasındaki ilişkiyi incelediği kendi araştırmasında, dıştan denetimli bireylerin içten denetimli bireylerden daha saldırgan oldukları sonucuna ulaşmıştır.
Bazı araştırma sonuçlarına göre. ise, ilgisiz ve tutarsız davranan anne ve babaların çocuklarında saldırgan davranışların fazla olduğu görülmektedir. Öfke kontrolü zayıf ve saldırgan davranan gençlerin genellikle aile içinde sosyalleşmelerinin yetersiz olduğu düşünülmektedir. Ergenin bu tür davranışlarının nedeni olarak özel bir ebeveyn davranışı saptanamamasına rağmen, ebeveynlerin ilgisiz ve tutarsızlığından dolayı saldırgan gençlerin kabul edilebilir ve kabul edilemez, davranışları arasındaki sınırı anlayamaz hale geldikleri görülmektedir (Santrock, 1983).

        Bazı aileler saldırganlığı kendini savunmak için öğretirken, çoğu^aile yaptıklarını saldırganlığı öğretmek olarak algılamaz. Aileler saldırgan yada yaramaz davranışı kontrol etmek amacıyla verdikleri cezalarda, farkında olmadan saldırgan davranışların hayata geçmesine katkıda bulunurlar (Tuzgöl, 1998). Nitekim araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarım cezalandırmak isteyen anne ve babaların aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir. Buna göre övülen iyi davranışlar çocukları tarafından nasıl öğreniliyorsa cezalandırılan kötü davranışlarda öğrenilebilir^ Burada önemli olan davranışın altının çizilmiş olmasıdır (Zülal, 2001). Bir davranış ödül ile güçlendirilirken, ceza ile ortadan kaldırılabilir. Ancak burada asıl ceza, o davranışın sonunda ortaya çıkacak olumsuz durumun kendisidir. Bir davranış sonucunda ortaya çıkan olumsuzluk bir yanıt iken, cezalandırmak bir uyaran oluşturabilmektedir. Ceza, cezalandırılan tarafından kendine bir saldırı olarak algılanabilir, hatta karşı atağa geçme isteği uyandırabilir. Davranış sonucu ortaya çıkan olumsuzluk, davranışın devamı önleyici bir etkiye sahipken, cezalandırmak davranışın tekrarı için bir uyarıcı oluşturmaktadır. Nitekim Keskin ve arkadaşlarının (2000) bir grup ergen üzerinde ailelerin benimsediği terbiye yöntemine çocukların tepkisini incelediği araştırmada, azar ve dayağın, sadece %2 oranında caydırıcı etkiye sahipken, deneklerin %32´sinde nefret ve intikam arzusu uyandırdığı görülmüştür. Benzer şekilde Savaşır (1975), tarafından çocuklardaki saldırganlık ve kışkırtıcı tutumlarla ilgili değer yargıları üzerine yapılan, bir araştırmada, üç ayrı yaş grubu alt ve üst olmak üzere iki ayrı sosyo-ekonomik düzeyde incelenmiş, saldırgan davranışların oluşumunda ana baba tutumlarının, ceza ve pekiştirme gibi normların birlikte etkili olduğu sonucuna varılmıştır.

       Okman, ergenler üzerinde yaptığı araştırmada ergenlerin dışa vurulmuş öfkelerinin mine babalarının eğitim düzeyine göre farklılaştığını bulmuştur. Anneleri yüksek öğrenim mezunu olan ergenlerin, ilkokul mezunu veya okur yazar olan ergenlere oranla dışa vurulmuş öfkeyi daha rahat ortaya koyabildikleri saptanmıştır. Diğer yandan babaları yüksek öğrenim görmüş ergenlerin öfkelerini kontrol altında tutma düzeylerinin daha yüksek olduğu görülmüştür (Okman, 1999).

         Son yıllarda, çocuklukta ve ilk ergenlikte saldırgan davranışların gelişmesinde aile, okul, akran grubu ve toplumun etkisini gösteren araştırma sayısı giderek artmaktadır. Sonuçlar aile yapısı ve erken çocukluktaki arkadaş ilişkilerinin okulda sosyal olarak dışlanmada ve kişiler arası ilişkilerde saldırgan davranmada etkili olduğunu göstermektedir (Fraser, 1996). Baskıcı ve kötü ebeveyn çocuk ilişkisi çocukta saldırgan davranışların gelişmesine yol açtığı için, çocuk akranları arasına katılmakta da sorun yaşayabilmektedir. Çevresindeki arkadaş grubuna alınmayan çocuk kendisi gibi saldırgan çocuklardan oluşan ve kabul gördüğü bir arkadaş grubuna katılır. Bu arkadaşlık bir kez oluştu mu diğer ergenlerde olduğu gibi ortak eylemlere katılarak birbirlerini ödüllendirmiş olurlar. Ancak bu arkadaşlık, birlikte çok vakit geçirmelerine rağmen diğer ergenlerin arkadaşlıklarına oranla duygusal açıdan pek yakın olmamaktadır (Steinberg, 1999).

         Ergenlik ve arkadaşlıklar üzerine uzun süredir çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalarda, ergenlerin benzerlik nedeniyle mi birbirlerini seçtikleri (seleksiyon), yoksa birbirlerini etkileyerek benzer hale mi geldikleri (sosyalizasyon) ya da her ikisinin kombinasyonun mu etkili olduğu üzerinde durulmuştur. Anababalar çocuklarının yanlış davranışları için arkadaş gruplarını suçlama eğilimindedir. Ancak bu araştırmalar göstermektedir ki, seleksiyon ve sosyalizasyon hap kullanımında aynı derecede etkiliyken, saldırganlıkta ve çocuk suçluluğunda seleksiyon, başka bir ifadeyle kendisi gibi kişileri seçme, daha etkili olmaktadır (Steinberg, 1999).

Çocukla İletişim Nasıl Kurulur?

       İletişim iki kişi arasındaki mesaj alışverişidir. Alışveriş bildiğiniz gibi iki yönlüdür. Her konuşma iletişim değildir. Örneğin;anne-babalar çocuklarına emirler verip onların bu emirler karşısındaki tepki ve davranışlarıyla ilgilenmezlerse burada bir iletişim olmaz. Gerçek bir iletişim içinde konuşulanları anlama ve düşünülenleri söyleme vardır.

       Bebek ile anne arasındaki iletişime bir göz atalım; Bebekler tabii ki konuşamazlar ama onlar anneleriyle doğumdan önce başlayan ve doğumla birlikte devam eden bir ilişki kurarlar. Yani bebeğin ilk iletişim kurduğu kişi annedir! Doğumdan sonra bir bebek 20-25cm. uzaklıktaki kişi ve nesneleri görebilir ve duyabilir. Bu özellikler bebeğin iletişim kurması için gereklidir. Doğumdan sonra bebeğin ilk karşılaştığı kişinin annesi olması ve annesinin ona sevgi ve şefkatle bakması ikisi arasındaki iletişimi kolaylaştırır. Yine, Annelerin bebekleriyle iletişimindeki yüz ifadeleri, mimikleri, önemli sözcükleri abartmaları, konuşmalar arasında sık ve uzun duraklamalar yapmaları,çocuklarının tepki göstermeleri için yeterince zaman tanımaları iletişimi kolaylaştırır.

       Anne bebek arasındaki iletişimden sonra artık bebek bir süre sonra baba ve kendisine yakın davranan diğer insanlarla ilişki kurmaya başlar. Çocuğun ailesindeki kişilerle kurduğu sağlıklı iletişim, onun gelecekteki arkadaşları,öğretmenleri ve diğer yetişkinlerle iletişimini kolaylaştırır. Bu noktada siz ailelere çok iş düşüyor!

       Çocukla konuşmak deyince çoğu yetişkinin aklına çocuğa bir şeyler söylemek,anlatmak hatta söz dinletmek gelir. Oysa karşılıklı konuşmanın en önemli tarafı çocuğu dinlemektir. Dinleme ve anlama karşılıklı konuşmanın ayrılmaz parçasıdır.

Çocuğu Dinleme

       Bir çok anne-baba ve öğretmenler çocuklarla iletişim kurmada ve onların sorunlarına çözüm getirmede esas görevlerinin onlarla konuşmak,öğüt vermek,öneride bulunmak olduğunu zannederler  Oysa çocuğun sorunlarını çözmede gerekli olan uygun ortamı sağlamak ve onu dinlemektir. Dinlemek çocuğun gelecekte de sağlıklı bir iletişim kurabilmesini, kendisi  hakkında olumlu duygulara sahip olmasını, kendisine değer verildiğini hissetmesini kendine saygısını ve problem çözme davranışını geliştirir. Çocukla sağlıklı bir iletişim kurmak için gerekli olduğundan bahsettik. Bunun için  çocuklara rahatlıkla konuşabilecekleri bir ortam sağlanmalı, eğer ortada bir problem varsa o problemin öncelikle kime ait olduğu bulunmalıdır. Eğer problem çocukta ise, öncelikle anne-baba çocuğa duygu ve düşüncelerini açıklamak için konuşma fırsatı vermeli, onu dinlemelidir. Dinleme çocuğa  ana-baba tarafından önemsendiğini gösterir, değer verildiğini hissettirir.

      İyi bir dinleyici olmak için; çocuğu dinlerken rahat bir şekilde oturulmalıdır. Rahat bir oturuş çocuğu dinlemeyi kolaylaştırır. Çocukla konuşurken göz teması kurmak önemlidir. Bunun için ya çocuğun boyunun hizasına gelmek için diz çökmeli ya da çocuğu kucağa almalıdır. Göz teması çocuğu duyulan ilgiyi ve kişiliğine duyulan saygıyı gösterir. Göz teması donuk bir şekilde olmamalıdır. Konuşurken çocuğun aynı zamanda ses tonuna, yüz ifadelerine ve bakışlarını kaçırıp kaçırmadığına dikkat edilip, davranışları ile söylediklerinin tutarlı olup olmadığına bakılır. Örneğin anne-babası boşanan bir çocuğun " hayır sizin ayrılışınıza üzülmüyorum". Derken gözleri sulanıyorsa çocuğun söyledikleri hakkında şüpheye düşeriz. Bu durumda iyi bir dinleyici olmak için, karşımızdaki kişinin yüzünü, elini, kolunu yani bedenini de duymamız gerekir. Çocuk kendisine yakın duran, yüzüne bakan kişiye daha çok güven, yakınlık ve konuşma isteği duyar. Çocuk bir şey anlatırken " tamam, sen anlat ben dinliyorum" diyen  ve bu arada yemekle uğraşan bir anneye anlatma isteği duymaz.

        Dinleme sırasında çocuğun sözünü kesmeden,çocuk durakladığında "Hımm, evet anlıyorum....." gibi sözlü belirtiler ya da gülümseme, baş sallama gibi sözsüz belirtiler yapılmalıdır.

       Tüm bu belirtiler, çocuğun anlattığı problemi sorduğu soruları DUYDUĞUMUZU,onu önemsediğimizi ve değer verdiğimizi çocuğa hissettirir. Bunu hisseden çocuk rahatlıkla sizinle iletişim kurar.

       Çocuğu dinlerken sessiz olunmalı, zaman zaman duraklamalarda söze karışılmalıdır. Sessizliğin faydasına gelince konuşan kişiye konuştukları hakkında düşünme, daha fazla açıklama ve olaya daha dikkatli bakma imkanı kazandırır, kişiyi aynı zamanda  rahatlatır. "Ayşe nin benim için çok iyi bir arkadaş olduğunu düşünmüyorum artık!" diyen bir çocuğun sözünü keserek "Ben sana baştan söylemiştim, Ayşe nin iyi bir arkadaş olmadığını, artık kendine başka bir arkadaş bulmalısın" demek o çocuk için gereken sessizliği sağlamaz.  Çocuk düşüncelerini tam olarak söyleyemez, kendisini rahatsız hisseder.

       Tam bir sessizlik iyi değildir. Çocuk konuşurken daha önce bahsettiğimiz "Hımm, evet anlıyorum"  gibi sözler, duraklama ve yüz ifadeleri sessiz kalmayı tamamlar,çocuğa önemsendiğini gösterir. Bu tepkiler olmasa çocuk karşısındaki kişinin onu dinlemediğini düşünür.

Çocuğu Dinlemenin Yararları   

        -Çocuğun kelime dağarcığı zenginleşir. Konuşma yeteneği gelişir, kendi duygu ve düşüncelerini daha iyi ifade eder.
        -Çocuğun içine kapanması, ağlaması, saldırgan davranması yerine kendini sözle anlatarak rahatlamasını sağlar.
         Bu, bocuğun toplumsal yaşama uyumunu kolaylaştırır.
        -Doğru anlaşıldığını hisseden çocuk, kendini daha huzurlu ve rahat hisseder. Bunun sonucunda çocuğun kendine güveni artar. Duygusal ve sosyal yönden gelişmesini sağlar.
       
-Başkaları tarafından dinlenen çocuk  da başkalarını kolaylıkla dinler.
        -Aile içi ve diğer ilişki kurduğu insanlarla sağlıklı bir iletişim içine girmesini sağlar.
         Aşağıda etkili dinlemeye örnek verilmiştir.
         Çocuk:Okuldan nefret ediyorum. Keşke okula gitmek zorunda olmasaydım.
         Yetişkin:İşlerin yolunda gitmediği görülüyor. Başka şeyler yapmak istiyorsun.(Etkili dinleme, yerine koyma)
         Çocuk: Evet yapmamız gereken tüm ödevlerden nefret ediyorum.
         Yetişkin: Çok ödevin var ve bu seni yıldırıyor(Etkili dinleme, yerine koyma).
         Çocuk:Bunları niye yapmak zorunda  olduğumuzu anlamıyorum.
         Yetişkin:Bu ödevi  sevmiyorsun(ETKİLİ DİNLEME, YERİNE KOYMA)
         Çocuk:Sözlülerden hoşlanmıyorum,nasıl oluyor da yazılı yapmıyorlar?
         Yetişkin:Grup önünde konuşmaktansa yazmayı tercih ediyorsun(ETKİLİ DİNLEME,YERİNE KOYMA)
         Çocuk:Ben...ben;sınıf önünde konuşamıyorum.
         Yetişkin:Kendini rahat hissetmediğin bir şeyi yapmaktansa, yazmayı tercih ediyorsun(ETKİLİ DİNLEME,YERİNE KOYMA)
         Çocuk:Evet,çünkü grup önünde ne zaman konuşsam rezil oluyorum.
         Yetişkin:Sana yardım etmek için ne yapabilirim?
         Çocuk:Belki ödevimi dinleyebilirsin.
         Çocuk:Barış Manço ölmemiştir,ölemez.
         Yetişkin:Onu çok seviyorsun,öldüğünü kabul etmek sana zor geliyor(ETKİLİ DİNLEME,YERİNE KOYMA)
         Çocuk: Evet.
         Çocuk:Okula gitmek istemiyorum.
         Yetişkin:Okulla ilgili bazı sıkıntıların var(ETKİLİ DİNLEME,YERİNE KOYMA)
         Çocuk:Öğretmen birkaç çocuğu sınıfta azarlıyor
         Yetişkin:Neler oluyor anlatır mısın?
         Çocuk:Yanımdaki  arkadaşım yaramazlık yapıyordu,öğretmen bana bağırdı.
         Yetişkin:Haksızlığa uğradın çünkü sen yaramazlık yapmamıştın(ETKİLİ DİNLEME,YERİNE KOYMA)
         Çocuk:Evet.

         Bazen çocuklar korku, kaygı kızgınlık gibi duygularını ifade edemezler. Bu durumlarda çocuğa yardımcı olmak için şunlar yapılabilir:

         1-Söylenenleri iyice anlamaya çalışıp,söylediklerini kısaca tekrar edebiliriz.
         ÖRNEK: 'Ayşe çok kötü bir çocuk,bebeğimi aldı vermiyor'
         (Ne ayıp kardeş kardeş oynamıyor musunuz? Yerine)
          Duyduğunuzu tekrar etme:
         'Demek Ayşe bebeğini aldı ,vermiyor'
         'Evet beni kızdırıyor...' Diye devam eder.
         ÖRNEK:'Matematik dersini hiç anlamıyorum..'
         (Biraz daha dikkat edersen anlarsın' veya 'Sınıfta bir arkadaşına sor anlatsın' yerine)
         Duyduğunuzu tekrar etme:
        'Matematik dersi sana zor geliyor'
        'Evet öğretmen de bana taktı' diye devam eder.

Duyguları tekrar etmenin yararları nelerdir?

        -Söylenenlerin aynen duyulduğunu, yanlış anlaşılmadığını kanıtlar.
        -Soruna çözüm getirmez, ama çocuğun sorun üzerinde daha çok düşünmesini ve çözüm bulmasını sağlar.
        -Asıl sorunun ne olduğunu ortaya çıkarır.(matematik dersi örneği )
        -Konuşan kişi   duyulduğunu hissederek daha çok konuşur.
        2-Konuşan kişinin duygularını dile getirebiliriz. Burada Ayşe örneğini verecek olursak;
        "Ayşe çok kötü çocuk, bebeğimi aldı vermiyor"
         ELİF ne hissediyor?: KIZGINLIK, ÖFKE
         CEVAP:"Bu seni kızdırıyor" olabilir
         Çocukla iletişimde,duyguların dile getirilmesi onu rahatlatır ve anlaşıldığını hissetmesini sağlar. Böylece yoğun duygularını davranışa yöneltmez.
                         

İletişimde İfade Hataları

        SEN DİLİ:anne- baba ve çocuk arasındaki anlaşmazlıklar,çocuğun yaptığı olumsuz davranışlar sonucu oluşur. Çocuğun olumsuz davranışları ya da sözleri anne-baba da hoşnutsuzluk,kızgınlık gibi duygular yaratabilir. Bu duygular karşısında tepkilerini genellikle aniden ve sözel olarak şöyle ifade ederler!'Ne laf anlamaz çocuksun','Sana bin kere tembih ettim','Neden dikkat etmiyorsun',gibi. Buradaki ifade tarzı çocuğa yönelik SEN mesajı,sen kelimesi, sen-dilidir. Bu ifade fiziksel cezalardan daha olumsuz etki yapar. Sen dili kızgınlığın gerçek nedenini açıklamaz. Bu nedenle çocuk anne babasının neden kızdığını anlayamaz. Ancak çocuk,'Benim annem her şeye kızar' der.Sen dili ile gönderilen kızgınlık ifadeleri, davranışa değil, kişiye yönelik açık saldırıdır. Kızgınlığın kişiye yönelik olması çocuğu sarsar,gücendirir, kızdırır, onun karşılık vermesine yol açar. Zamanla  çocuk  içine kapanır iletişimini keser. Çocuk sevilmediğini düşünebilir. Onuru kırılan çocuk, "Ama siz de hatalı davranıyorsunuz" diyerek karşılık vermeye başlar. Böylece genç de kızgınlık duygularını sen dili ile ifade etmeyi öğrenir. Bu durumda anne-babalar çocuğa daha fazla ceza vermeye başlarlar.

          BEN DİLİ: Ben dili, anne-babanın olumsuz davranış sırasında  yaşamakta olduğu olumsuz etki ve duyguları açıklayan dürüst ve sorumlu bir kızgınlık ifadesidir.

           ÖRNEK: 'Oooo, buyurun içeri girin lütfen' yerine' Geldiğine çok sevindim,gelmekle beni çok mutlu ettin' şeklinde bir ben dili mesajı bizde daha sıcak bir duygu uyandırır.
         ÖRNEK: Ziyaretine gitmediğimiz bir büyüğümüz 'Şimdiki nesil artık böyle ,büyüklerini asla umursamazlar,ne zamandır ziyaretime gelmiyorsunuz,biliyor musun?'gibi suçlayıcı sen dili yerine "Uzun zamandır seni görmediğim için seni özlemiştim,seni gördüğüme sevindim keşke sık sık gelebilsen!" gibi gerçek duyguları anlatan bir ben dili mesajı bizi o anda savunmaya geçmekten alıkoyduğu gibi ziyaretlerimizi daha sık ve daha istekli yapmamızı sağlar.Ben dili ile konuşmak duygu ve düşünceleri anında ilettiği için kullanan kişiyi rahatlatır
          ÖRNEK: Neden böyle yaptın? Yerine
         "Bu davranışına çok üzüldüm"(kızgınlık ve öfke gibi birikimleri önler). Duyguların açıklanması çok önemlidir Çünkü düşünceler, zevkler değişse de duygular aynıdır.  Çocukların duyguları daha yoğun olduğundan,duyguların ifade edilmesi onların, durumu daha iyi anlayabilmelerine,kendilerini anne veya babanın yerine koymalarına ve onlardaki etkiyi farkederek davranışlarını onlar için değiştirmek isterler. Böylece  çocuk olumsuz davranışını  anne-babaya yardımcı olmak için değiştirebilir.

D-Etkili Aile İletişimi

       Sevgili anne babalar ;
       Herkesin bildiği bir söz vardır: "Eğitim ailede başlar" Her aile başarılı çocuklar yetiştirmek ister. Bunu gerçekleştirmek için çocuğuna her türlü imkanı hazırlar. Ancak unutulmaması gereken bir konu daha vardır ki, o da çocuğun kimlik gelişimidir. Çocuğun içinde bulunduğu dönemi nasıl atlattığı çocuğun hayatta kazanacağı başarıları kadar önemlidir.

      "Dünyadaki aynalar gümüşlenmiş cam parçaları değil çocuklarımızdır. Çünkü onlar sizi yansıtır. " Çocuk gerçekten de aileyi yansıtır. Ailedeki bireylerin kişilik yapısı çocuğun kişilik yapısını şekillendirir.

       Ailenin çocuğa verdiği eğitimle çocuğun kişilik yapısı şekillenecekse aile çocuğa nasıl bir eğitim vermeli? Öncelikle her aile çocuklarını ayrı bir birey olarak görüp kişiliklerine , bağımsızlıklarına saygı duymalıdır. Bunu yapmak için iletişim çok önemlidir.

       Her şeyden önce etkin dinlemenin bilinmesi gerekmektedir. Batılı psikolog Publilus Syrus;"Çocuğuna servet bırakmak isteyen anne- baba, ona iyi dinlemeyi öğretmelidir"diyor. Etkin dinleme için kişinin söylediklerinin gerçek anlamlarının kavranması gerekir. Duyulduğunu ve anlaşıldığını bilmek çok güzel bir duygudur.

Çocuklar sevgiye tepki verirler

           Çocuğunuzun söylediklerini duymak istemelisiniz.
           Çocuğunuzun duyguları sizinkinden ne kadar farklı olursa olsun onun duygularını kabul etmelisiniz.
           Duyguların sürekli değil, geçici olduğuna inanmalısınız.
           Çocuğunuzun ayrı ve farklı bir birey olduğunu kabul etmelisiniz.
           Çocuğunuzun sorunları olduğunda yanında olmalı fakat sorunlarını kendisi çözmesi için onu yanlızca cesaretlendirmelisiniz.

Çocuğunuzla İletişiminize Engeller Nelerdir?

         Acaba hangimizin gören bir bakışa, duyan bir kulağa gereksinimi yok? Dr. Pire' nin "İnsanların çoğu duvar, çok azı da aralarında köprü kurarlar" sözü günümüzün yoğun temposuna kendini kaptıran insanların (yani bizlerin) arka plana ittiği çok önemli bir gereksinimi vurguluyor. Özellikle çocuklarımızla olması gereken yakınlaşma ve iletişim gereksinimi.

         Evet , çocuklarımızla iletişimimize engel olan, konuşmalarımızı yüzeysel kılan ve gerçek dinlemeyi engelleyen tavırlara bir göz atalım:

        Emir Vermek, Yönlendirmek
        Uyarmak, Gözdağı Vermek
        Ahlak Dersi Vermek
        Öğüt Vermek ve Çözüm Önerileri Getirmek,
        Öğretme, Nutuk Çekme

UNUTMAYALIM!

        Olumlu ilgi , çocuğunuzu mutlu eder, kendine olan güvenini artırır. Övme, teşekkür, iftihar ve hayranlık gibi olumlu ilgi gösterme şekilleri kişinin moraline gerçek bir katkıda bulunur.

        Olumsuz ilgi ise üzer ve yenik düşürür. Eleştiri ve gülünç bulma, hayal kırıklığı ve güvensizlik kişiyi üzer ve yıpratır.
İster olumlu ister olumsuz tüm etkiler ya fiziksel ya da psikolojiktir.

      Etkiler: Fiziksel, Psikolojik

      Olumlu: Öpme, kucaklama, okşama, sırtını sıvazlama, övme, teşekkür, göz kırpma, takdir eden bir bakış

      Olumsuz: Dayak, eleştiri, küçümseme, tepeden bakma

  • ÇOCUKLARIMIZLA ARAMIZA DUVARLAR ÖRMEYELİM, KÖPRÜLER KURALIM.
  • ÇOCUĞUMUZUN ÖZGÜVENİNİ ARTIRMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?
  • ONA SIK SIK SÖZ HAKKI VERİN.
  • KENDİNİ VE DUYGULARINI NE "NE DÜŞÜNÜYORSUN, NASIL HİSSEDİYORSUN" GİBİ SÖZLERLE ANLAMAYA ÇALIŞIN.
  • ONUN FİKİRLERİNE DEĞER VERDİĞİNİZİ HİSSETTİRİN.
  • ONUN OLUMLU DAVRANIŞLARINI KESİNLİKLE TAKDİR EDİN.
  • O KONUŞURKEN ONUN YÜZÜNE BAKIN VE CİDDİYE ALINDIĞINI HİSSETTİRİN.ONUN İÇİN ZAMAN AYİRİN.
  • YAŞINA UYGUN GÖREVLER VERİN VE DAHA SONRA BAŞARISINI TAKDİR EDİN.
  • ONUN ILE DEĞİŞİK KONULARDA SOHBET ETME ORTAMI OLUŞTURUN.
  • ONUN KORKU VE ENDIŞELERİNE SAYGI DUYUN.
  • AŞIRI ELEŞTİRİCİ OLMAKTAN VE YARGILAYICI OLMAKTAN ÇEKİNİN.
  • HATALI DAVRANIŞLARINI KONUŞARAK UYARIN VE ONA DOGRU OLANI ANLATIN.
  • BAŞKALARININ YANINDA ONU KÜÇÜK DÜŞÜRMEYİN.
  • ONUN BAŞARISIZLIKLARINI BÜYÜTMEYİN.
  • BAŞKALARI İLE KIYASLAMAYIN.
  • KABİLİYETLERİNİ FARKEDİN VE TEŞVİK EDİN.
  • TOPLULUK İÇERİSİNDE SÖZ ALMASINI TEŞVİK EDİN.
  • ONU SIK SIK SEVDİĞİNİZİ SÖYLEYİN.
  • ONUN İÇİN ÖNEMLİ OLAN ŞEYLERE SİZ DE ÖNEM VERİN.
  • ONUN ÖNEMLİ GÜNLERİNİ UNUTMAYIN
  • SADECE ONUN İÇİN AYIRDIĞINIZ ZAMANLAR OLSUN.
  • YANLIŞ VE UYGUNSUZ CEZALANDIRMADAN KAÇININ.
  • ONDAN BEKLENTİLERİNİZ ÇOK AŞIRI OLMASIN.
  • ONA YAŞINDAN VE OLDUĞUNDAN KÜÇÜKMÜŞ GİBİ DAVRANMAYIN.
  • ONUNLA BİRLİKTE SOSYAL AKTİVİTELERDE BULUNUN.