Davranış Bozuklukları-II

Davranış Bozuklukları-II

11.01.2013 2838


OKULLARDA SIK RASTLANAN DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI  

  • İlgisizlik
  • İçine kapanıklık
  • Aşırı çekingenlik
  • Nedensiz korku ve sıkıntı
  • Dikkati çeken şımarıklık
  • Okul eşyalarına ve arkadaş malzemesine zarar
  • Aşırı hareketlilik
  • Kural ve disipline uymamak
  • Anne veya evden ayrılmamak
  • Kavgacılık, saldırganlık
  • Söz dinlememek, isyankarlık
  • Arkadaşlık edinememek, ders çalışmamak, yalan söylemek.

       Bu noktadan hareket ederek önce bireysel farklılıkları tanıyıp sıkça rastlanan uyum ve davranış bozukluklarından bazıları şu şekilde özetlenebilir .

       Bireysel Farklılıklar:

       Öğrencide bireysel farklılıkları oluşturan etkinlikler çok çeşitlidir .Özetle verilecek olursa:

  • Bedensel gelişim farklılıkları
  • Zeka düzeyi
  • Çocukluk çağındaki ortam ve yaşantılar
  • Ailenin sosyal-ekonomik seviyesi
  • Anne-baba mesleği, eğitim düzeyi
  • Ev ortamı
  • Ailenin çocuğa akademik desteği.
  • Çevreye ve olaylara karşı uyarılması ve duyarlı kılınması
  • Ailede kullanılan dil -Cinsiyet farklılıkları
  • Çevre ilişkileri (Sokak, arkadaş)
    Sınıf içi uygulamalarda bireysel eğitime yer verilmesi başarı farkının azalmasına önemli yer tutmaktadır .

        Saldırgan Çocuklar:

      Genel Açıklama: Saldırgan; durup, dururken başkalarına saldıran olarak açıklanmaktadır .(Sözlüklere göre )
        Saldırganlık;

  • Saldırgan davranışlarının açığa vurulma eğilimi,
  • Bir kimsenin kendi ilgilerini, fikirlerini, karşı fikirlerine rağmen ileri g ötürme ve kabul ettirme eğilimi ,
  • Bir sosyal grupta üstünlük elde etme eğilimi olarak geniş anlamda tanımlanabilir .
  • Bu tanımdan anlaşılacağı gibi saldırma eğilimi bütün yaşayan organizmalarda bulunan temel bir özelliktir .Ancak bu
  • toplumsallaşma ve toplum içi etkileşim sonucunda birey bir grubun üyesi olmak için kendi bireyselliğinden bir parça fedakarlık etmeyi öğrenir .
  • Eğer bu sağlanamıyorsa arzu edilmeyen davranış biçimi ortaya çıkar. Saldırganlık, düşmanlık, hücum etmek ve yok etmeye çalışmak anlamınıtaşımaya başlar .
  • Bazı çocuklarda sık görülen saldırganlık tepkileri aile içindeki durumunun yansıması olabilir . (Disiplin ya da aşırı hoşgörü) Misilleme ihtiyacı ya da yetersizlik duygularının dengeleştirilmesini temsil eder. Saldırgan çocuğun amacı duruma hakim olmak, konulan dengeyi yenmek yahut bir objeyi harap etmektir .Saldırganlık bir iş ve hareket yaparak ifade edebileceği gibi eylemin kelime ve düşüncelere dökülmüş şekilde olabilir.
  • Ayrıca çocuklardan ne tip bir davranış beklendiğinin ana-baba, öğretmen ve çevre tararından açıkça belirlenmemiş olması bu davranışa neden Olabilir .
  • Saldırgan çocuk itme-kakma, tekmeleme, tükürme, eşyaları sağa sola itme , kırıp dökme, bağırıp çağırma ve öfke nöbetleri gibi davranışlar gösterebilir.
  • Sık sık bu çocuklar kötü ve kaba deyimlerle konuşmayı tercih ederler.
  • Önlem ve Öneriler: Anne-baba ve öğretmen olarak çocuklara saldırganlık örneği olmamalıdır .(Sözel- eylemsel)
  • Saldırgan davranışlar ceza ile (dayak vb.) sindirilme yoluna gidilmemelidir .
  • Çocuklar öfkeli, gergin iken onlarla tartışmamalıdır. Fırtınanın dinmesi, çocuğun sakinleşmesi beklenmelidir .
  • Ev ortamları incelenmelidir ve uygun hale getirilmesi için destek olunmalıdır .
  • Her fırsat ve ortamda saldırganca yapılan davranışların dezavantajları ve avantajları vurgulanmalıdır .
  • Bu çocuklara zihin olgunluğuyla uyuşan çeşitli sorumluluklar mutlaka görülmelidir .
  • Çocukların boşalmasını sağlamak amacıyla enerjilerini zararsız şekilde sarf etmelerini sağlayacak etkinlikler (beden) yaptırılmalıdır.
  • Saldırgan çocukları olabildiğince grup etkinliklerine teşvik etmeli ve katılımları sağlanmalıdır.
  • Çocukların temel ihtiyaçları ve makul istekleri zamanında ve yerinde yerine getirilmelidir .Gereksiz engeller konulmamalıdır .Bu durumlarda çocuğun istediğini yerine getirme yoluna gidilmemelidir .Uygun şekilde açıklanmalıdır .

       Sinirli Çocuklar:

       Sinirlilik uyaranlar karşısında amaçsız, coşkusal davranışlar gösterme durumu olarak tanımlanabilir .Bu tür çocuklarda şu özellikler gözlenebilir:

  • Genellikle bünye olarak zayıf ve narin olurlar .
  • Dış uyarılara karşı çok duyarlıdırlar . Hafif ve uyarana karşı bile çok şiddetli duygulara kapılırlar .
  • Ruhsal hallerinde sık sık değişiklikler oluşur .
  • En ufak şeylerden alınırlar .
  • Kolaylıkla münakaşa ederler .Tartışmalarda karşısındakine tekme tokat atma eğilimi gösterirler .
  • Grup oyunlarında kavgacı ve geçimsizdirler .
  • Etkinliklerden çabuk bıkarlar .
  • Derin uykuludurlar .
  • İklim ve hava değişikliklerine fazlaca hassastırlar ve kolayca hastalanırlar .
  • Beslenme alışkanlıkları yeterli değildir .
  • Hazım dengesizdir , devamlı gerilmiş haldedirler .
  • İletişim güçlükleri vardır .

       Sinirli olmanın nedenleri:

  • Düzensiz ve gergin hamilelik,
  • Doğum öncesi alınan ilaçlar ya da müdahaleler,
  • Çocuğun aile yaşamının düzensizliği, geçimsizliği vb.
  • Çocuğa uygulanan eğitim yöntemlerinin yanlışlığı,
  • Çocuğun uzun süreli hastalıklara yakalanması ve hastalık sırasında görülen özel bakım,
  • Aile içindeki farklı tutumlar ,
  • Çocuğun anne-baba ile aynı odada yatıp kalkması ,
  • Uygunsuz ceza ve ödüller , fazla tehdit,
  • Hayali ve korkunç masallar anlatma olabilir .

      Önlem ve Öneriler:

  • Öncelikli çocuk çok yönlü tıbbi incelemeden geçirilmelidir. Sinir ve sindirim sistemi mutlaka özel olarak incelenmelidir .
  • Psikolojik inceleme yapılmalıdır. Ruhsal tedavi gerekiyorsa yönlendirme yapılmalıdır.
  • Çocuğun yakın çevresi sosyal, ekonomik ve eğitsel açıdan ele alınıp nedenleri ortaya çıkarılmalıdır ,
  • Çocuğun anne-babası eğitilmelidir .
  • Çocuğun evde odası ayrılmalıdır.
  • Beslenmesi , dinlenmesi yeniden düzenlenmeli .
  • İlgi ve anlayış gösterilmelidir .
  • Sosyal etkinliklerden yararlanması sağlanmalıdır .

      Utangaç Çocuklar:

     Bu çocuklar alışmadıkları ortamlardan serbest davranmayan çocuklardır. Hiç bir şeye iddialı olmayıp başkalarının bulunduğu bir olaydan ve durumdan çekilmeyi tercih ederler .
     Büyüklere herhangi bir çatışma yaşamazlar , onlara problem çıkarmaktan uzaktırlar .Hatta yetişkinler tararından çok uyumlu olarak görülür ve sevilirler .Fakat kendi benlikleri ile çalışma halindedirler .

       Nedenleri:

  • Çocukların sınırlı sosyal yaşantılara sahip olması hatta yoksun olması,
  • Çocuklara yapılan yanlış telkinler ,
  • Ufak hataları karşısında sık sık kendilerinden mükemmellik beklenmesi, ayıplanması, azarlanması.

       Önlem ve Öneriler:

  • Bu çocuklara olabildiğince sosyal yaşantılara sokularak sosyal becerileri geliştirmeye çalışmalıdır .
  • Oyun, halk dansları, güzel konuşma, şiir vb. etkinlikler ile toplu yerlerde nasıl davranacağı yaşatılarak öğretilmelidir .
  • Becerileri ve olumlulukları mutlaka görülmeli ve güvenleri artırmalıdır .
  • Hataları hemen görülmemeli ve ayıplanarak utandırılmamalıdır .
  • Mükemmelliğin hiç bir zaman kısa süre de kendi kendine oluşmayacağı, bunun belli bir süre de gelişeceği çocuklara fırsat buldukça anlatılmamalıdır .

       Tırnak Yeme:

      Tırnak yeme çok görülen bir alışkanlıktır .Çocukların %33 ´ün de görülür. Ergenlikte artış görülür ve %45´e kadar yükselir. Bu artışın sebebi gençlerin onaylanamaması olarak gösterilebilir .Bu çocukların ailelerinde çoğunlukla tırnak yiyenlere rastlanmaktadır .Bunun için tırnak yemenin taklit olduğu , öğrenildiği ileri sürülmektedir .
      Tırnak yeme ve kolayca heyecanlanan çocuklarda görülmektedir .Tırnak yeme hoşnutsuzluk yaratacak durumlarda olduğu zaman da yapılmaktadır .

      Önlem ve öneriler:

  • Yasaklama etkili olmamaktadır .
  • Azarlama, cezalandırma artıcı etki göstermektedir .
  • Ev ortamında heyecanlı anlarda (tv , sinema vb. seyrederken) sakız çiğnemeyi önermek etkin olabilir .
  • Başarılarından dolayı ödüllendirilmelidir .
  • Çocuğun bu davranışı ile olumsuz bir duruma düştüğünü söylemek bazen çok etkilidir . (estetik anlayış vurgulanarak)
  • Son olarak da tırnak yemenin çok kötü bir alışkanlık olmadığı ve bunu isteyen kimselerin kolaylıkla terk edilebilecekleri gençlere söylenebilir .

       Kaygılı Çocuklar:

       Bütün insanlarda ve çocuklarda kaygı vardır ve doğaldır .Bu ilişkilerden oluşan bir duygusal tepkidir .Kaygı bedensel düzeyde dengeleri bozacak tepkilere karşı bir tepki , bozulan dengeyi yeniden düzeltme çabalarıdır .
       Ancak bazı hallerde çocuklar endişeli bir yaşam sürdürmeyi alışkanlık haline getirirler .

       Kaygının Belirtileri: Bu çocuklarda;

  • Yüz ifadeleri huzursuzdur , endişelidir .
  • Gözlerinde korku ile karışık ürkeklik görülür .
  • Adaleleri belirgin derecede serttin.
  • Fazlaca hareketlidirler .
  • Eşya ve vücut kısımlarını sık sık ısırırlar .
  • Düzgün konuşmazlar , konuşma özürlerine rastlanır .
  • İştahsızdırlar , Sıkça kusma görülebilir .
  • Gece korkularına sıkça rastlanır .
  • Fazla bağımlılık gösterirler .Yanlarında güvendikleri birinin olmasını isterler .
  • Sık sık ağlarlar.

       Nedenleri:

  • Korku eğitim yöntemleri (terk ederim, cin, şeytan vb.)
  • Aşırı korkma.
  • Olumsuz telkin (biz ölünce sokakta kalırsın vb.)

       Önlem ve Öneriler:

  • Çocuklarda endişe , korku , kaygı yaratacak telkinler engellenmelidir . (aile ile görüşme)
  • Yüz yüze geldiği fakat sınırlı yaşantılardan dolayı tek başına anlayamadığı olayları açıklamalıdır .
  • Kendine güvenini geliştirmeye çalışmalı.
  • Yapabileceği etkinlikler , yolları olduğu gösterilmeli ve en iyi yapabildiği alanlar desteklenmelidir .
  • Çocuğu kaygıya düşüren problem ya da konular açık ve net şekilde açıklanmalı, bilgilendirme yapılmalı.

Okul Olgunluğu-Okula Uyum

       Okula başlamak birey olarak toplumda yer almak dış dünyaya açılmaktır . İlkokul çocuk gelişimindeki önemli aşamalardan biridir ve uyum gerektirir . Bu uyum, okula alışma döneminin (2-3 hafta) sağlıklı bir şekilde geçirmesi, çocuğun okula ne kadar hazırlıklı olduğu ile ilişkilidir.
       Eğer çocuk bedensel , zihinsel , ruhsal ve sosyal olgunluğa erişmişse önemli sorunlar yaşanmaz. Yani çocuğun kendi yaşamına uygun bir öğrenme, anlama ve kavrama düzeyine, ayrıca anne-babadan kopup okula uyacak kadar da ruhsal olgunluk düzeyine erişmiş olması gerekir .
      Ruhsal yönden evden kopabilme olgunluğu göstermeyen çocukların okula uyumları kolay değildir .İlkokul öncesi yeterli sosyal etkileşim deneyimi olmamış, aileye (özellikle anneye ) aşırı bağımlı yetiştirilmiş çocuklar uyum döneminin sağlıklı atlatamamaktadırlar .2-3 hafta normal kabul edilir .Uyum süresinin uzatılmasıyla birlikte tepkiler artar .Çocuk anneden bir türlü ayrılamaz, sınıfta birlikte girmek ister , sırasına oturmaz vb.
      Ayrıca karın ağrısı, mide bulantısı, kusma vb. davranışlar, eklendiğinde ise ´´okul fobisi´´ dediğimiz sorunun oluştuğunu söyleyebiliriz.

  • Çocuğun okula gitmesi için kesin tavır takınılmalıdır .
  • Problem yaratmayacak bir aile bireyi ile çocuk okula gönderilmelidir .
  • Uzmanlar ile (gerekirse) görüşülmelidir .

Eğitimde Püf Noktalar:

  • Çocuğun sevildiği, istendiği ve önemli olduğu duygusunu kazanmasına önem veriniz.
  • Sevgi ve şefkat göstermenin çocukları şımartacağını sanmayınız.
  • Çocuklara iyi davranınız ve yumuşak sesle konuşunuz.
  • Az yasak koymaya çalışınız, zamanla istediğiniz gibi olmaya daha yatkın hale gelmesine fırsat tanıyınız.
  • Çocuğun size yardım etmek veya kendi başına iş yapmak için gösterdiği belirtileri gözden kaçırmayıp teşvik ediniz.
  • Elde ettiği hatalı sonuçları tenkit etmeyiniz. Yavaş yavaş ve incitmeden daha iyi sonuçlar elde etmesine destek olunuz.
  • Çocuğun sorumluluk yüklenmeye hazır olduğu zamanları biliniz ve olanak tanıyınız.
  • Çocuğa inandığınızı ve güvendiğinizi belli ediniz.
  • Çocuğa başarma ihtimali yüksek işler veriniz ve amaçlar gösteriniz.
  • Çocuğun iyi yaptığı işleri takdir ediniz.
  • Çocuklar, usanma belirtilerini gösterdiği ve işleri baştan yapmaya başladığından başka görevler veriniz.
  • İşleri , yaşa, yetenekleri ve ilgilere göre mümkün olduğunca eşit şekilde paylaştırınız.
  • Ceza vermekten çok, teşvik ediniz. Hem çabayı hem başarıyı teşvik ediniz.
  • Aynı kusuru aynı şekilde cezalandırmaya devam etmeyiniz. Bir çocuk aynı kusuru tekrar ediyorsa en iyisi durup nedeninin araştırmaktadır . Çocuğun niye böyle davrandığını anlamaya gayret ediniz.
  • Uygulamayı düşünmediğiniz bir cezayı tehdit kullanmayınız.
  • Teşviklerin samimi olmasına dikkat ediniz. Çocuklar yalana iltifatların çabuk farkına varırlar .
  • Çocuklara suçluluk duygusuna kapılmadan hata yapabilmek fırsatı veriniz, en önemli şeyin çaba göstermek olduğunu anlatınız.
  • Ara ara hatalarınızı açıklayınız. Bu davranış, çocuklara mükemmel olmaya uğraşması gerekmediğini anlatır .
  • Hata yapmanın değil, hatayı düzeltmenin önemli olduğu prensibini benimseyiniz.
  • Açıkladığınız kurallarda kararlı olunuz, dönüş yapmayınız.
  • Aşırı sevgi, aşırı koruma ve aşırı hoş görünün zarar getirebileceğini unutmayınız.
  • Çocuklara bir şey öğretirken veya fikir verirken öncelikle ilgili uyandırınız.
  • Çocukları birbirine örnek olarak göstermeyiniz. Başka çocuklarla kıyaslamayınız.
  • Çocuklar arasında ceza ve ödül dağıtımında adil olunuz.
  • Bir çocuğun başarısını diğer çocuklardan beklemeyiniz.
  • Çocukları devamlı birbirleriyle yarışa sokmayınız.
  • Çocukları davranışlarından ve duygularından ötürü horlamayınız. kusurlu ve yanlış tutumlarını uygun şekilde açıklayınız.
  • Çocukların sorunlarını fazla ayrıntıya girmeksizin ancak mutlaka doğru şekilde cevaplayınız.

Yatağa İşeme ve Dışkı Çıkarma

       Genellikle çocuklar , ikinci yaş sonunda dışkılarını , üçüncü yaş sonunda çişlerini tutmayı öğrenirler .Ancak 4-5 yaşına gelinceye dek, ara sıra gündüzleri , daha sık olarak da geceleri altlarını ıslatırlar .ilkokul çağında, çocukların yaklaşık yüzde 10-15´ i yataklarına işerler .Bu oran yaş ilerledikçe düşer; ergenlik çağında yüzde ikiye iner. Erkek çocuklarda yatağa işeme  


DİSLEKSİ (özel öğrenme bozukluğu)

      Çocuklardaki öğrenme bozuklukları ,çoğu zaman öğretmenler ve veliler tarafından zeka geriliğiyle karıştırılıyor. Çocuğunuz okumayı yazmayı öğrenemiyorsa,sağıyla solunu ayırt edemiyorsa , hemen geri zekalı diye damgayı basmayın.Belkide bu durum "disleksi" ,ya da öbür tanımıyla özel öğrenme bozukluğundan kaynaklanıyordur.Türkiye´de yanlızca ilkokul çağında sayıları 1 milyon civarında olduğu tahmin edilen dislektik çocukların büyük çoğunluğu normal veya normalin üzerindeki düzeyde zekaya sahip. Disleksinin nedeni henüz tam olarak bilinemiyor, ancak beyne ait duygusal veya davranışsal bozukluktan kaynaklanan akademik becerilerde gerilik olarak tanımlanıyor. Erkek çocuklarda kızlara nazaran 4 kat daha fazla görülüyor.Türkiye´de ise bu tür çocuklar genellikle hiperaktif (dikkat dağınıklığı olan) çocuklarla karıştırılıyor.
       Metin 5 yaşında konuşmaya başlayabilmiş , okul çağının gelmesiyle de bazı sorunlarının olduğu ortaya çıkmış.Bütün arkadaşları okumaya başladığı halde o hala okumayı çözemiyordu.Harfleri ters yazıyor,ders dinlemiyor ve de "arkadaşlarıyla iyi geçinemiyordu.Çevresindeki herkes, annesi de dahil olmak üzere,onun geri zekalı olduğunu düşünüyordu.Metin bütün çabalara rağmen yanlış yazmaya ,sağını solunu karıştırmaya devam etti.Sınıf öğretmenin tavsiyesi üzerine özel öğretmen tutuldu.Ancak özel öğretmen de birkaç ders sonra artık gelemeyeceğini ,aksi taktirde cinnet geçireceğini söyleyerek ailesini daha da telaşlandırdı.Bunun üzerine annesi Metin´i zeka testi uygulatmak üzere Cerrahpaşa Çocuk Psikiyatrisi bölümüne götürmüş. Sonuçta Metin ´in zeka seviyesinin normalin çok üstünde olduğu ortaya çıkmış ve buradaki uzmanlar Metin´e doğru teşhisi koymuş : Dislektik.
       Çoğunlukla normal ya da üstün zekalı çocukların "geri zekalı" damgasını yemesine neden olan disleksi genellikle okul çağında farkedilebiliyor.Ülkemizde de yeni yeni tanınan bu hastalığın, öğretmenler ve veliler tarafından yeterince bilinmemesi bu durumu daha da zorlaştırıyor. 9 yaşındaki Oğuz televizyondaki bütün açıkoturum ve belgeselleri başından sonuna kadar izliyor, araştırmacı,boş zamanlarını bilim ve teknik ansiklopedilerini okuyarak geçiriyor.Zeka düzeyi ise normalin çok üstünde. Ancak Oğuz okula başladığı ilk yıl, diğer dislektik çocuklar gibi ne okuyabilmiş ne de yazabilmiş. Annesi okuldan almayı düşünmüş,öğretmeni ise sabredin açılacaktır demiş. Oğuz şu anda okuma-yazma biliyor,ancak bazen ters yazıyor veya okurken satır atlıyor,yön bulma problemleri de halen geçmemiş.
      Öğrenme bozukluğu olan çocukların sorunlarının derecesi farklı olmasına rağmen hepsinin ortak yanı ,normal veya normalin üzerinde zekaya sahip olmaları. Ancak okumayı-yazmayı öğrenmede ,harfleri ve sembolleri hatırlamada zorluk çekerler. Harfleri ters çevirirler (bal yerine dal, pasta yerine basta gibi ) veya kelimedeki harflerin sırasını değiştirirler (için yerine çini gibi) .
      Heceleme hatası yaparlar, el yazılarının okunması çok güçtür. Ayrıca çok unutkandırlar. Okulda defterlerini ,kalemlerini , ödevlerini unuturlar. Sakar ve dalgın olabilirler. Matematik problemini siz sorarsanız çözer de ,kendisine verirseniz çözemez. Çarpım tablosunu öğrenmede zorlanır, ona 6->9 ,7->4 ,15->51 gibi görünür. Toplama yerine çarpma yaptığı ,toplamaya soldan başladığı görülür. Bazen yazıların aynada aksetmesi gibi ters yazarlar. 
      Türkiye´de 5 yıldır bilinen disleksinin tedavisi mümkün.Zekaları normal veya normalin üzerinde olduğu halde akademik beceri kazanamayan bu çocuklar , uzman bir pedagogun katılımıyla uygulanan, grup veya bireysel terapilere katılarak tedavi ediliyorlar. Ama öncelikle teşhisi doğru koymak gerekiyor. Oysa disleksi Türkiye´de öğretmen ve veliler tarafından yeterince tanınmıyor ,bu da işleri zorlaştırıyor. Milli Eğitim Bakanlığı , bu konuda ,1992 yılında rehber öğretmen ve diğer ilgili öğretmenlere,okullarda hizmet içi eğitim verilmesini kararlaştırdı. Bu konuda Davranış Bilimleri Merkezi çocuk psikoloğu Şeniz Pamuk şunları söylüyor: "Disleksinin ülkemizde tedavisi için çok az sayıda yer mevcut,ancak bazı hastanelerin psikiyatri bölümlerinde ve davranış bilimleri merkezlerinde bu konudaki uzman kişiler bu tedaviyi sağlayabiliyorlar. Örneğin İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri bölümünde ,haftada bir gün ,birer saatten bireysel veya grup terapileri uygulanıyor.Çocuğun probleminin yoğunluğuna ve de motivasyonuna bağlı olarak, bazılarında 6 aylık bir tedavi yeterli olabilirken , bazılarında tedavi 3-4 yıl sürebiliyor. Genellikle bireysel olarak çocuk ve psikiyatristin ikili yürüttüğü tedaviye daha sonraları diğer çocuklar da eklenerek grup halinde sosyalleşme sürecine geçiliyor". 
      Çevrenize baktığınız zaman her çocuğun farklı yapıda olduğunu görürsünüz. Kimisi hızlı koşabilir, kimisi yavaş, kimisi en güç problemleri kısa sürede çözer, kimisi daha geç. Boyları, saç renkleri, ağırlıkları hep farklıdır. Disleksili çocuklar da bu farklılıklara sahiptir. Bu çocukların da diğerlerinden farklılıkları öğrenme-algılama bozukluklarının olmasıdır. 
      İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Pedagogu Ümran korkmazlar, disleksinin ailelere ve öğretmenlere anlatılarak aydınlatılması gerektiğini söylüyor: "Beyin ilginç bir organımızdır ve yaş küçük olduğu oranda da elastikdir. Bu çocuklar okumayı yazmayı zorlukla öğrenirler ama öncelikle ailenin, öğretmenin ve arkadaşlarının anlayış ve desteğine ihtiyaç duyarlar. İyi kullandıkları yeteneklerini ön plana çıkarmak, atılacak ilk adımlardandır. Özel öğrenme bozukluğu Türkiye´de ortalama % 5-10 civarında ,yani 40 kişilik bir sınıfta 2 çocukta disleksi var demektir. Bu çocuklara özel psiko-pedagojik yaklaşımla yardım edilmeli , disleksi bir hastalık değil de çözülmesi gereken bir yumak olarak görülmelidir." 
      
       Disleksiyi Artık Tanıyın

       Dislektik çocuk;
       •  Harfleri ya da rakamları ters algılar.Örneğin 3 rakamını E harfi gibi,veya 6 rakamını 9 olarak görür,
       •  Okurken ve yazarken satırları veya sözcükleri atlar,
       •  Uzaklık ve derinlik algılamasında sorunları vardır.Bu nedenle eşyalara çarpabilir,sandalyelerden düşebilirler,
       •  Yön tayin edemez,sürekli saği solu karıştırırlar,
       •  Benzer sesleri birbirine karıştırır,örneğin soba yerine sopa ,kova yerine kofa der,
       •  Günleri ard arda sayamaz,
       •  Ödevlerini yapmayı unutur,sürekli hatırlatmak gerekir,
       •  Kendisini çok zor ifade eder,kelimeleri sıralayıp,cümle oluşturmakta güçlük çeker,
       •  Önce-sonra ,dün-bugün gibi kavramları karıştırır,
       •  Arkadaşları ile olan ilişkileri genellikle bozuktur,
       •  Değişikliklere uyum sağlayamaz.

 

HİPERAKTİF  ÇOCUKLAR  

        Tanı nasıl konuyor?
            
        Amerikan Psikiyatri Derneğinin geliştirdiği ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilmiş DEAHB (Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareket Bozukluğu) tanı belirtileri şöyledir:
       Aşağıdaki dokuz belirtiden en az altısının 6 aydan daha uzun sürdüğü kişilerde dikkat eksikliği bozukluğundan kuşkulanmak gerekiyor:

  1. Ayrıntıya dikkat edememe.
  2. Okulda, işte ve evde dikkatsizliğe bağlı olarak sık yanlışlıklar yapma.
  3. Yapılan işlerde ya da oyunda dikkatin sürdürülememesi.
  4. Kendisine söyleneni dinlemez görünme.
  5. Beklentileri anlayamama, bu yüzden okulda verilen, ödevi, işte ve evde yapılması gerekenleri yerene getirememe.
  6. Görevleri ve işleri düzenlemede güçlük ve dağınıklık.
  7. Evde ve okulda zihinsel işlev gerektiren işlerden ve görevlerden kaçınma.
  8. Görev ve işler için gereken oyuncak, kalem, kitap gibi araç ve gereçleri kaybetme.
  9. Dış uyaranlarla dikkatin kolaylıkla dağılması. Günlük işlerde sık unutkanlık.

 

     Aşırı hareketlilik belirtileri ise şunlardır:

  1. El ve ayakların sürekli oynatılması, sakin ve hareketsiz durma güçlüğü.
  2. Sınıfta çocuğun sırada oturamaması, ya da hareketsiz durmayı gerektiren yerlerde yerinde duramaması.
  3. Durmaksızın koşma ya da eşyaların ve nesnelerin üstüne tırmanma.
  4. Kendi kendine sessiz duramama ve oyalanma zorluğu.
  5. Sanki içinde hiç durmak bilmeyen bir motor varmışçasına sürekli hareketlilik.
  6. Çok aşırı konuşma.

      İç tepisel davranışlar ise; soru daha tamamlanmadan cevap verme aceleciliği, sırasını bekleyememe ve başkalarının yaptığı işi kesme olarak tanımlanmaktadır.

      Yerlerinde Duramıyorlar 
            
      Bu bozuklukta kalıtsal etkenler önemlidir. Gebelik ya da doğum sırasında beyindeki bir zedelenme çocukta böyle bir sonuca yol açabiliyor. Bazı anneler DEAHB (Dikkat Eksikliği Aşırı Hareket Bozukluğu)  olan çocuklarının ana karnındayken bile aşırı hareket ettiklerini belirtiyor. Doğumdan sonra da bu bebeklerin kucağa alındıklarında durmadıkları ve beden temasından hoşlanmadıkları görülmüş ancak hastaların çoğunda belirtiler anaokuluna ya da ilköğretime başladıktan sonra ortaya çıkıyor. Bu çocuklar yerlerinde duramıyor, söyleneni dinlemiyor, başka çocukları itip kakıyor, oyuncaklarını ellerinden alıyor, sıralarını bekleyemiyor, vuruyor ısırıyor, bağırıp çağırıyorlar. Bazıları ise çevrenin sert tepkisinden korkarak çekingenleşiyorlar. Uyku ve yeme bozukluklarına rastlanıyor. Kimisi sürekli mızmızlık ediyor. Bu çocuklara tanı koymak biraz güçtür. Normalde de çocukların bu döneminde aşırı hareketlilik ve dikkat azlığı bulunuyor. Ancak DEAHB´si olmayan çocukların bu özellikleri geçici. İstediklerinde dikkatlerini verip kendi başlarına oynayabiliyorlar. Ayrıca normal çocuklar duygularına sözle daha rahat ifade edebiliyor.
       Yerinde duramayan, sürekli hareket eden küçük çocukların bu durumu genellikle "normal"  olarak kabul edilir. Bazı çevrelerde zeka belirtisi sayıldığı bile görülür! Halbuki "Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareketlilik (Hiperaktivite) Bozukluğu" adında bir hastalık var. Bu hastalığa yakalanmış olan çocuklar artık tedavi ediliyor.

        Benzer belirtileri erişkin yaşında gösterenlere de rastlanıyor ve onlar için sıradan bir kişilik özelliğiymiş gibi "hiperaktif" sıfatını kolaylıkla kullanılıyor. Oysa bu kişilerden bazıları, çocukken tedavi edilmemiş hastalar olabilirler.

       Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğunun üç önemli belirtisi vardır:

  • Aşırı hareketlilik (hiperaktivite)      
  • Dikkat eksikliği
  • İçtepisel davranış

       Bu sonuncusu, düşünmeden hareket etme ve sabırsızlık anlamına geliyor. Kuzey Amerika'da yapılan bir araştırmada  çocuk ve gençlerin % 10' unda  dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğu olduğu tesbit edilmiştir. Toronto Michigan State Üniversiteleri öğretim üyesi Prof. Dr. Atilla TURGAY' a göre ise bu oran gerçekte çok daha yüksek. Prof. TURGAY  "Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareketlilik Bozukluğu (DEAHB)" adlı çalışmasında bu bozukluğun çocuk ve gençlerin % 20 gibi büyük bir oranında olduğunu söylüyor. Son on yıllık çalışmalarda hastalığın ergenlik çağında ortadan kalkmadığı ortaya çıktı. Hastaların % 90' ında ilaç tedavisi, terapi ve özel eğitimle tedaviye başladıktan birkaç hafta gibi kısa bir süre içinde sonuç alınabiliyor.

        Bozukluğun biçimi de üçe ayrılıyor. Birincisi dikkat eksikliğinin belirgin olduğu biçim. Bu durumda öğretmenler çocuğun okul başarısızlığından yakınıyorlar. Aşırı hareketliliğin ve içtepisel davranışın belirgin olduğu biçimde ise çocuğun daha çok davranışları şikayet konusu oluyor. Çocuklar duygularını, özellikle de öfkelerini kontrol edemiyor, saldırganlaşıyor.

        Kardeşlerle ilişkilerinde bu çocukların kabalıkları ve saldırganlıkları ciddi bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Hasta çocuğun, diğerleri üzerinde bir tür egemenlik kurduğu, onları korkuttuğu, döverek eziyet ettiği görülüyor.

         Kız çocuklarında ise mutsuzluk, okula gitme isteksizliği, okul korkusu, anksiyete gibi belirtiler görülüyor. Zamanla dikkat gerektiren dersler arttıkça, bu çocuklarda aşırı çalışarak geride kalmama çabaları, başarısızlık, okuldan kaçma da görülüyor. Moral bozukluğu, kendini aşağılama gibi belirtilere de sık rastlanıyor.

        Okul çağında bu çocukların masaları ve odaları çok dağınık, defterleri kirli ve düzensizdir. Saldırgan davranışları nedeniyle arkadaş edinemiyor, grup dışı kalıyorlar. DEAHB olan çocuklar kısa zamanda ayırt edilebiliyor, "yaramaz" , " terbiyesiz"  , "tembel"  gibi yaftalar yapıştırılıyor. Bu çocuklar sık sık  okulda ve mahallede kendileri gibi olanları bularak bir alt grup oluşturuyorlar. Bunlar daha sonra bir çeteye dönüşebiliyor. DEAHB olan çocukların % 80'inden fazlası normal davranışları olan çocuk ve gençler tarafından itiliyor.

        Büyüyünce de hastalığın pençesinden kurtulamıyorlar. DEAHB' na ek olarak toplum dışı kişilik özellikleri görülebiliyor. Depresyon, alkol ve ilaç bağımlılığına da rastlanıyor. İntihar, cinayet ve boşanma genel topluma göre bu tür hastalarda daha sık görülüyor.

        Diğer önemli bir etken ise ailenin kaç bireyinde DEAHB olduğu. Her üç çocuğunda ve kocasında DEAHB olan bir anne bir terapiste ağlayarak şunları anlatıyor. "Cehennem hayatı bundan kötü olamaz. Birisi öfkelenir öfkelenmez, diğerleri de ona katılıyor, zincirleme bir bağırıp çağırmadır başlıyor. Birbirine vurmalar da... Hepsini bırakıp kaçmak istiyorum."

         Tedavisi İlaçla

         Anne babada DEAHB , antisosyal kişilik bozukluğu, alkolizm ve depresyon bulunması çocuklarda DEAHB olasılığını arttırıyor. DEAHB' si olan çocuk kız ya da erkek olsun, kız kardeşler için bu risk % 15, erkek kardeşler için % 28. Araştırmalar gebelik ve doğumda sorun yaşayanların da çocuklarında DEAHB gelişimi riskinin yüksek olduğunu belirtiyor. Annenin hamilelik döneminde içtiği sigara sayısı dahi çok önemli. DEAHB' li çocuklarda sık rastlanan diğer bulgular ise kafa çevresinde küçüklük, doğum sonu solunum durmaları ve düşük doğum kilosudur.

         Bozukluğun tedavisinde en önemli yaklaşım ise ilaç tedavisi. ABD'de ve Kanada'da en sık kullanılan ve uyarıcı grubuna giren ilaçların dikkat eksikliği, içtepisel davranış, aşırı hareketliliği birkaç hafta içinde ve bazen bir iki gün içinde kontrol altına aldığı görülmüştür. Öğrenme güçlüklerinin ve sorunların düzelmesi ise birkaç ay alabiliyor.

        İleri derecede DEAHB nedeniyle uzun süreli olarak kurumlarda tedavi gören çocuklardan büyük bir kısmında elektrofizyolojik bozukluklar tanımlanmıştır. Beyin görüntüleme teknikleri ile yapılan çalışmalarda, hastaların % 45'inde bilgisayarlı EEG yardımıyla çeşitli bozukluklar saptanmış. Oksijen metabolizmasındaki bozuklukların belirlenmesi de geniş ilgi uyandırmıştır.

ÇOCUKLARDA VE GENÇLERDE ÖZGÜVEN GELİŞİMİ

        Çocuğun bulunduğu her ortam ve koşulda kendini açık bir şekilde ifade edebilmesi, kendi kararlarını alabilmesi ve bu kararları uygulamaya koyabilmesi çocukta yeterli düzeyde özgüven gelişimini gerektirir. 
     Özgüven gelişimi çocuktan çocuğa değişen karmaşık bir süreçtir. Bu sebeple özgüveni geliştirmek için çocuğu iyi tanımak önemlidir.Özgüven sürekli geliştirilebilen bir olgudur. Bu süreç içerisinde en önemli görev ve sorumluluklar anne ve babalara düşmektedir. 
      

      Çocukta Özgüven Gelişimini Destekleme Yolları :

  • Çocuğunuza, ona saygı duyduğunuzu ifade edin.
  • Çocuğunuzun ailenize olan olumlu katkılarını onunla paylaşın.
  • Çocuğunuzun kendisine her konuda dikkat etmesini ona sık sık hatırlatın.
  • Çocuğunuzun güçlü olduğu konularda büyüklerine yardımcı olmasına olanak tanıyın.
  • Çocuğunuzun yaptığı işlere çok fazla müdahale etmeyerek, ona duyulan güveninizi belli edin.
  • Çocuğunuz ile zaman geçirerek kendisinin önemli olduğunu hissetmesini sağlayın.
  • Çocuğunuzun fikir ve düşüncelerini eleştirmeden dinleyin.
  • Çocuğunuzun yaptığı işlerle ilgili ona olumlu tepkiler verin.
  • Çocuğunuza yönelik yapacağınız eleştirilerin dolaysız, açık ve dürüst olmasına dikkat edin.
  • Çocuğunuzun kendisini tanıması için onu çeşitli sosyal etkinliklere (Resim, tiyatro, spor.... vb.) yönlendirin.
  • Çocuğunuzu başka kişilerle karşılaştırmayın.
  • Çocuğunuzun sınırlarını göz önünde bulundurarak çok zor hedefler belirlememesine yardımcı olun.
  • Çocuğunuzun hedeflerine ulaşmada başarıyla geçtiği her aşamada onu ödüllendirin.
  • Çocuğunuzun oluşturduğu hedeflere saygı gösterin.
  • Çocuğunuzun olumsuz düşünceleri bir kenara bırakarak kendi adına olumlu kararlar alması için onu cesaretlendirin.
  • Çocuğunuzun düşüncelerinde genellemeler yapmasını engelleyin. (ör: ´ben zaten hiçbir şey başaramam´ yerine ´bu seferlik başaramadım´).
  • Çocuğunuzun düşüncelerindeki abartılı ifadelerin daha doğru ifadelere yöneltilmesine yardımcı olun, (ör: "Öğretmen beni hiç dinlemiyor" yerine "Soru sorduğumda bazen öğretmen beni dinlemiyor").
  • Çocuğunuza sık sık konuşma fırsatı verin ve düzenli aralıklarla çeşitli konularda sohbetler edin.
  • Çocuğunuza ev içinde ve dışında başarabileceği sorumluluklar verin. (Sofrayı kurma, telefon faturasını yatırma, ufak tefek alışveriş yapma.... vb.)
  • Çocuğunuzun değişik yaş gruplarındaki insanların bulunduğu ortamlara girmesini sağlayın.
  • Çocuğunuz ile değişik konularda pozitif düşüncelerinizi paylaşarak olumlu düşünme yeteneğinin gelişmesine katkıda bulunun.

ÇOCUK NİÇİN HIRSIZLIK YAPAR? 

        PEDAGOJİ UZMANLARINCA, okul öncesi dönemde görülen izinsiz eşya alma bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabûl edilmez. Zira 3-6 yaşları arasında çocuklar, 'ben merkezci' bir kişiliğe sahip oldukları için, gittikleri evlerde veya kreşte arkadaşlarında gördükleri oyuncak ya da benzeri şeyleri almakta sakınca görmezler. Bu yaşlarda çocuklar kendilerini dünyanın merkezinde görürler. Herkes ve her şey onlara hizmet etmek ve isteklerini karşılamak için vardır. 'Mülkiyet' duygusu tam olarak gelişmediği için, çocuklar, başka birine ait eşyayı izinsiz olarak almanın kötü bir davranış olduğunu anlamakta güçlük çekerler. Bu nedenle, 'çalma' davranışının bir uyum ve davranış bozukluğu olarak ele alınabilmesi için çocuğun ilkokul çağına gelmiş olması gerekir. 
      Çocuklarda bir uyum ve davranış bozukluğu olarak ortaya çıkan ve gerekli müdahaleler yapılmadığı takdirde ilerleyen yaşlarda da görülen bu duruma psikolojide "kleptomani" (çalmaktan haz alma ve heyecan duyma) olarak isimlendirilir. Kleptomaniye kaynak teşkil edecek tutumları şu şekilde sıralayıp özetleyebiliriz: 
       1. Hatalı anne-baba tutumları 
      Anne babaların aşırı disiplinli ve katı tutumları, çocukların, kardeşleriyle, komşu, arkadaş ve akraba çocuklarıyla sıklıkla kıyaslandığı aile ortamları çalma davranışına zemin hazırlayabilir. Ailenin ekonomik güçlükler nedeniyle çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını giderememesi, anne-babanın paraya aşırı düşkünlüğü veya cimriliği, parayı çocuğa karşı bir tehdit aracı olarak kullanması gibi hatalı tutumlar da, çalma davranışının ortaya çıkmasına neden olabilir. 
       2. Değersizlik duygusu ve öz-güven eksikliği 
     Çocuğun kendini değersiz hissetmesi çalma davranışını destekler. Kendini yetersiz hisseden çocuk, beğendiği eşyaları çalarak, kendini değerli kılmaya çalışır. Yetersizlik duyguları taşıyan çocuğun sürekli kontrol altında tutulması, davranışlarının eleştirilmesi kendisine güvenilmediği duygusunu pekiştirir. Kendisini değersiz hisseden çocukta, öz güven duygusu gittikçe zayıflar, eşya veya para çalarak bu zayıflığı telafi etmeye çalışır. Anne babanın cüzdanından veya cebinden çalınan para, onun dünyasında bir anlamda esirgedikleri sevgiyi ve ilgiyi sembolize etmektedir. Esirgedikleri sevgi ve ilgiye karşılık olarak paralarını almaktadır. 
      Anne ve babadan çaldığı para ile arkadaşlarına kola ve çikolata ikram eden, borç veren çocuklar, kendisini onların yanında güçlü ve üstün hissederek değersizlik duygusunu yenmeye çalışmaktadır. 
       3. Kıskançlık ve rekabet duyguları 
      Kardeşlerini veya örnek gösterilen yaşıtlarını kıskanan bir çocuk yaşadığı rekabet duygusunu bastırabilmek için çalma davranışı gösterebilir. Bu nedenle uyum bozukluğu geliştiren çocuklarda görülen çalma davranışı, kıskandığı veya rekabet ettiği kişiden öç almak anlamına gelmektedir. 
       4. Sevgi ve ilgi eksikliği 
     Fiziksel ve ruhsal ihtiyaçların giderilmeyişi çalma davranışına neden olabilmektedir. Yeterince sevilmediğini düşünen, duygusal anlamda yeterince ilgi görmeyen çocuk, başkalarına ait eşyaları çalarak elde edemediği sevgi açığını gidermeye çalışır. Bu sebeple, kimsesiz çocuklarda, sokak çocuklarında ve aileleri tarafından dışlanmış çocuklarda çalma davranışı daha sık görülmektedir. 
Çocuklarında çalma davranışı olduğunu gören anne babalar, yanlış yaklaşımlarla işi daha da zorlaştırmamak için, mutlara bir psikologla görüşmeli, onun yardımıyla çalmanın altında yatan sebebi bulmalı, bu sebebi ortadan kaldıracak şekilde tutumlarını değiştirmelidir. 
       Psikologun tavsiye edeceği yeni tutumlar özetle şunlar olacaktır: 
       • Yargılayıcı ve suçlayıcı olmamak, 
       • Aşağılayıcı, küçük düşürücü ve ayıplayıcı dil kullanmamak, 
       • Çocuğu başkalarının yanında deşifre etmemek, 
       • Çalma davranışı nedeniyle aşırı heyecan ve telaş göstermemek, 
       • Çalma davranışını terk ettirmek için şiddete, cezaya ve yasağa baş vurmamak, 
      • En önemlisi çocuğun ruhsal ihtiyacı olan sevgiyi, ilgiyi ve güveni içten gelerek vermek, onun bu alandaki eksikliğini gidermek. Duygularını, sıkıntılarını ve tepkilerini açıkça ifade etmesine izin vermek. Yapmacık ilgi ve sevgi gösterileri çocuk tarafından fark edilecek ve fazla iyileştirici bir etkisi olmayacaktır. 
      Çocuğun Hırsızlık Yapması Nasıl Önlenir: 
     1. Mülkiyet kavramını geliştirmeliyiz: Çocuğumuza ihtiyaç duyduğu oyuncakları almalıyız. Başka çocukların elinde oyuncak gördüğü zaman kendi oyuncakları aklına gelecek, "benim de oyuncaklarım var," diye düşünecektir. Onun izni olmadan oyuncaklarını ve eşyalarını başka çocuklara vermemeliyiz. Böylece başkasına ait bir şeyi onun izni olmadan alınamayacağını öğretmiş oluruz. 
     2. Gerekli maddî ihtiyaçlarını karşılamalıyız: Çocuklarımızı yiyecek, giyecek, oyuncak ve harçlık gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bırakmamalıyız. Çocuklar sahip oldukları şeyler konusunda kendilerini başka çocuklarla kıyaslamada oldukça ustadır. Sizden bir şey isteyip aldıramadığı zaman; "Ama Ahmet'in var" der. Bir şeye izin vermediğiniz zaman; "Ama Ahmet'in annesi izin veriyor" der. Arkadaşlarının yanında mahcup olmaması için yeteri kadar harçlık vermeliyiz. Arkadaşı harçlığı ile simit, kola veya çikolata alıp yerken onun bunları alacak parası olmadığı zaman aşağılık ve yetersizlik duygusuna kapılabilir. Harçlığı olmayan bir çocuk, arkadaşlarına karşı mahcup olmamak için evden para çalabilir. Bazen harçlığı ile arkadaşına bir şeyler ısmarlaması veya aldığı bir yiyeceği arkadaşı ile paylaşması için teşvik etmeliyiz. Böylece almanın yanında vermeyi de öğrenmiş olacaktır. 
       (Ancak burada da ailenin ekonomik durumu ne olursa olsun aşırıya kaçmak çocuğun dünyasında başka sorunların ortaya çıkmasına sebep olur. Ya da en azından aileler kendi çocuklarına harçlık verirken onun fakir ailelerin çocuklarından arkadaşları olabileceğini hesaba katmalıdırlar. Böylece hem kendi çocuklarına hem de başkalarının çocuklarına iyilik etmiş olurlar.) 
      3. Evde kendisine ait bir odası ve eşyaları olmalıdır: Kendisine ait bir odası, eşyaları ve oyuncakları olan çocuklar mülkiyet kavramını daha kolay öğrenmektedir. Oyuncaklarını toplamasını ve odasını temiz tutmasını öğretmeli, bunu öğreninceye kadar yardım etmeliyiz. Böylece sahip olma ve sahip olduklarını koruma duygusu gelişecektir. 
      4. Habersiz alma davranışlarına tepki göstermeliyiz: Başkasına ait bir şeyi habersiz ve izinsiz aldığı zaman bunun doğru bir davranış olmadığını, o kişinin veya çocuğun eşyasını veya oyuncağını bulamadığı zaman üzüleceğini, suçlayıcı ve utandırıcı bir dil kullanmadan anlatmamız ve o şeyi sahibine geri verilmesini temin etmemiz gerekir. Çocuğu mahcup etmemek veya karşı tarafa mahcup olmamak için yaptığı davranışı görmezden gelmek doğru değildir. 
      5. Çocuğa doğru model olmalıyız: Başkalarına ait mülkiyete saygı duyarak çocuğumuza doğru örnek olmalıyız. Kimi anne babalar sohbet ederken insanlarda dürüstlük kalmadığını, çalmadan, hile yapmadan ve yalan söylemeden zengin olunamayacağını söyler bu konuda örnekler verirler. Çocuklar da bu sözlere kulak misafiri olur, zenginlere kızar, mülkiyete saygı duymazlar. Çalma davranışına ait örnekler verirken, övücü ve hak verici sözler kullanmaktan sakınmalıyız. 
     6. Çocukla konuşmalıyız: İlk çalma olayı ile karşılaştığınızda telaşa kapılmadan yumuşak ve dost bir ses tonuyla yaptığı davranışın normal olmadığına çocuğu inandırmalıyız. Ona güvendiğimizi, bu işi bir daha yapmayacağını bildiğimizi söylemeliyiz. Bu konuşma yine gizli kalmalı ve çocuk deşifre edilmemeli.