Davranış Bozuklukları-I

Davranış Bozuklukları-I

11.01.2013 10881

DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

A-Parmak Emen çocuklar
B-Anksiyete (kaygı)
C-Alt Islatma
D-Kardeş Kıskançlığı
E-Okullarda Sık Rastlanan Davranış Bozuklukları
F-Akıcı Konuşma Bozukluğu
G-Disleksi hastalığı
H-Hiperaktif Çocuklar
I- Çocuklarda ve Gençlerde Özgüven gelişimi
İ-Çocuk Niçin Hırsızlık Yapar?

 

PARMAK EMEN ÇOCUKLAR

        Doğumdan sonra ilk 3-4 ayda normal olarak bir çocuğun yeme içmesi için tek yol emme faaliyetidir. Bir yaşına kadar emme beslenmede esas yoldur. Çocukların emme faaliyetinden büyük ölçüde zevk aldıkları görülüyor. Çocukların bir çoğu beslenmedeki emme faaliyetinin yeterince doygunluk aldıkları görülmektedir. Ağız hayat süresince haz kaynağıdır. Bu faaliyet erken çocuklukta emme, sakız çiğnemek, tırnak ısırmak gençlikte sigara içmek, öpmek ve hafif ısırma seklinde olmaktadır. (D. Çağlar, 1981).

      Çocukların emme faaliyetinden belli şekilde ve derecede hoşlandıklarını söylemiştik. Emme yoluyla anne ve çocuk arasında duyusal bir bağ kurulmakta, çocuk anne ile daha yakın olmakta ve karin doymaktadır. Karnının doyması çocuk için dengeli ve sağlıklı büyümesi, gelişebilmesi için ne kadar önemli ise anne ile kurulan bu yakın ilişki çocuğun ruh sağlığı içinde çok önemli faaliyettir.

       Çocukların 1 yasına kadar parmak emmesi yararlı ve normaldir. Parmak emme 1,5 yaşına doğru sik görülebilir. Parmak emme açlıktan kaynaklanan bir davranış değildir. Emme %50´den %87´lere varan yüksek oranda beslenmeye bağlı olmayan davranış biçimidir.

       Çocuğun emme arzusu, güzelliğin bozulacağı veya buna benzer mazeretlerle vaktinden önce veya sonra emdirilirse çocuk anneyi emerek doyuramadığı psikolojik ihtiyaçlarını değişik şekilde doyurmaya çalışabilir. Çocukların genel olarak sik başvurdukları doyum sekli parmak emmedir. Dr. David Levy her üç saatte bir beslenen bebeklerin,her 4 saatte beslenen çocuk kadar parmak emdiklerine işaret etmektedir. Yine biberon emzikleri eskiyip yumuşadığı için 20 dakika yerine 10 dakika biberonu emen bebekler hala 20 dakika biberon emen bebeklerden daha fazla parmak emmektedirler.

       Bebek beslenme bittikten sonra parmağını emerse ve faaliyeti beslenme süreleri arasında uzun süre emerse, emme arzusunun yeterince doyurulmadığı düşünülmeli bu durumu giderici tedbirlerin neler olabileceği üzerinde durmak gerekir.(S. Gider 1996).

       Bir yasındaki çocukların yarısı parmaklarını emerler. 9 aydan itibaren uykuyla parmak emme arasında yakın bir ilişkinin olduğu, uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürdüğü görülür. RITVEL adi verilen bu alışkanlık aylarca sürebilir. Çocuğu parmak emmeden alıkoymak için yapılan çalışmalar 3 yaşına kadar çocuk tarafından dirençle karşılanır. Bazı bebekler yeni dişlerinin çıkması,bazıları zorlukla karsılaştıklarında,utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmak emme görülür. 18 ayda sıklaşan parmak emmenin 4yasinda kaybolması beklenir.

       Beslenmeye bağlı olan parmak emme birinci yılın sonunda kesilebilir. Bazı durumlarda kesilebilir. Bazı durumlarda devam edebilir. GESEL ve 126 parmak emmenin 18-21 aylık çocuklar devrinde en yüksek seviyeye çıktığını ve çok sik görüldüğünü söylemektedirler. Özellikle hiçbir faaliyete katılmadan saatlerce parmak emerek oturduklarını gözlemiştir. Fakat faaliyetlere katılmasa da parmak emmek 2. Yıldan sonra durmaktadır. Çok nadir olarak 5-6 yaslarına kadar devam edebilir. Yetişkinlik yıllarında devam eden vakalarda vardır.

      Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiğinde parmak emmenin zararının olmadığı ancak devam etmesi halinde diş formasyonuna neden olabileceği kanıtlanmıştır. Parmak emme sıklığı okula başladığı sırada hızla azalır. 6-12 yaşlarında %12 oranında kazanılmış bir alışkanlık olarak süre gelir.

       Parmak emmenin uyum ile siki bir ilişkisi vardır. Çocukların uykuya dalarken parmak emdiklerini söylemiştik. 2 yaşında ki çocukların bir kısmı uykuya dalarken parmaklarını ağzına almak için direnirler. 3 yaşında bu alışkanlık kendiliğinden kaybolur. Parmak emme faaliyeti inanıldığından daha az diş düzensizliğine sebep olmaktadır. Parmak emme 5-6 yaşından sonra görülürse arzu edilmeyen bir alışkanlık haline gelir. Parmak emme yatma zamanı devam etse de bu bozuk bir alışkanlıktır.

       Ebeveynler parmağını emen çocukların çene kemikleri ve dişleri üzerinde ki etkilerini düşünerek endişeye kapılabilir. Parmak emmenin alt ve üst dişleri geri ittiği doğrudur. Parmak emmenin dişleri ne kadar etkilediği parmak emme süresine ve en önemlisi parmağın ağızda ki durusuna bağlıdır. Süt dişlerinde oluşan bu değişiklik 6 yaşından sonra çıkan asil dişleri etkilemediği işaret etmektedir.

      Çocuğun anne karnında bas parmağını emdiği sanılmaktadır. Bir bebeğin doğduğunda bas parmağının sis olduğu, ilk ağlamasından sonra parmağını ağzına götürüp emdiği araştırma sonucu saptanmıştır. Çocuk aç olmadığı zaman da parmağını emer. Emme çocuğa haz verir ve çevresini bu şekilde tanır.

      Diğer bir görüş ise bas parmağın emme objesi seçilmesi rastlantıdır. Bas parmak çocuğun rasgele yapılan hareketleri sonucu ağız ile teması ile gerçekleşir. Çocuk bu faaliyeti zevk verici olarak buluyor. Daha sonra diğer parmakların tesadüfü olarak ağız ile teması ile haz kaynağı olarak kullanmaya başlıyor.(D. Çağlar 1981)

      LEVY buzağılar, köpekler, tavuklar üzerinde yaptığı klinik gözlem ve incelemelerde bas parmağın emilmesini yeme beslenme zamanın da uygunsuz yeme faaliyetini temel faktör ve sebep olarak görmüştür. Gesel ve ILG bunu önemsiz bir faktör olduğunu iddia etmektedir. Gesel ve arkadaşları inceleme sonuçlarını "bizimde bu konuda benzer denemelerimiz olmuştur. Bizde anneler tarafından beslenen çocukların parmak emdiklerini gördük. Sonraları bu çocukların iyi, uyumlu çocuklar olduklarını ve normal olarak geliştiklerini gördük". Seklinde incelemelerini anlatmışlardır.(D. Çaglar1981)

      Davis ve yardımcıları herhangi bir kapla, sise ile ve anne sütü ile beslene üç grup olarak bir deneme yapmıştır. Bu denemesinde parmak emmenin en çok anne sütü ile beslenen, meme emen çocuklarda olduğunu görmüşlerdir.(D. Çağlar 1981) Bas parmağın emilmesi genellikle ilk çocukluk aylarında meydana gelmiş oluyor. Bazen diş çıkarma devresinde ve nadiren de akranlarını akranlarını taklit etmesiyle başlıyor. Bazı hareketler bas parmak emmeye eslik etmektedir.
       Kulak çekmek,
       Başı okşamak,
       Saç kıvırmak ve çekmek,
       Battaniye, Pike, yatak çarşafı ve havluyu emmek,
       Battaniye ile çeneyi ve gözü ovmak,
       Battaniyeyi yüz üstüne çekmek,
       El ve kol emmek.
      Bir çok çocuklar ellerinde battaniye, pike veya bir kumaş parçası varken parmak emerler. Bir çocuk sadece bir parça ipek kumaşı ağzına almış onu çiğnemiştir. Parmak emmeyi terk etmişti. Ama parmak emme durduktan sonra emme ve ipek kumaş çiğneme ortak bir hareket olarak devam etmişti. (D. Çağlar-1981)

Dil Emme

       Parmak emmeye benzer bir faaliyette dil emmedir. Dil emme çocuk parmak faaliyetinden alıkonulduğu zaman çocuğun sik bas vurduğu bir harekettir. Bunu her tür çocukta görmek mümkündür. Bu alışkanlık zararsızdır. Genellikle 2 yılda kaybolur.(D. Çağlar-1981)

      Çocuklarda görülen hastalıkların pek çoğu parmak emmeye bağlıdır diyorlar. Başka bir deyişle parmak emmeyi bazı sapıklıklarla ilgili bulanlar vardır. Parmak emmenin damak bozukluğuna, damak ve diş deformasyonlarına ,hava yutmalarına, bağırsak iltihabı rahatsızlılarına, ağız hastalıklarına sebep olduğu söylenir. Bunlar arasında parmak emmenin dişlerin uygunsuz yerleşmesine sebep olduğu söylenir. Fakat parmak nasırının oluşmasına sebep olmaz. Hiçbir parmak hastalığına da sebep olduğu görülmemiştir. Bu alışkanlık zararlı olarak ta bilinmez. Yukarıda belirtilen hiçbir hastalığında nedeni olduğu kanıtlanmamıştır. Çünkü yukarıda sıralanan de formasyonlara parmak emen ve parmak emmeyen çocuklarda ayni sıklıkta rastlanmaktadır. Pis parmağın emilmesi mikropların ağızdan girmesine sebep olur. (D Çağlar 1981)

Emzirilen Bebeklerde Parmak Emme

        Annesini düzenli ve yeterince emen bebeklerin diğer yaşıtlarına göre daha az parmak emdiklerini söyleyebiliriz. Genelde anne göğsünün boşalıp boşalmadığını bilmez bu isi bebeğe bırakır. Bir bebek biberondaki sütü bitirince biberonu bırakır. Çünkü o havayı emmek istemez. Parmağını emmeye çalışan bir bebek hakkında akla gelecek ilk soru "eğer bırakırsa, bebek daha uzun süre meme emer mi?" Olacaktır. Bu soruya cevap bulabilmek için anneler uygun zamanlarda bebeğin 30 veya 40 dakika meme emmesine müsaade etmelidir. Bebek göğüsteki sütün çoğunu 5 veya 6 dakikada emer. Geri kalan zamanlarda ise emme arzusunu doyuruyordur. Damla halinde gelen süt onu kandırmaktadır. Başka bir ifade ile bebek 35 dakika meme emse 20 dakika emzirilmekten alındığında birazcık daha süt içebilir. Memen emen bir çocuğa istediği kadar emmesi için izin verilince neticeler şaşılacak kadar değişik olur. Bir beslenmede memeyi 10dakikada bırakan bir bebek bir başka beslenmede 40 dakika emmeye emmeye kalkışacaktır. Bu da meme emmenin bebeğin kendi ihtiyaçlarına göre ayarlayabileceğinin bir göstergesidir. (S. Gizer-1998)

       Emme isteği yeterince doyurulamayan bir çocukta başlangıçta görülen parmak emme alışkanlığına zamanla başka hareketlerde eslik edebilir. Çocuk kulağını tutabilir, başını sallayabilir, saçını çekebilir, Bazen de eslik eden hareketler parmak emme kesildikten sonra sürebilir. (S. Gizer 1996)
Mastürbasyon ve parmak emme her ikisi de elleri kullanarak vücutta bir haz alma ve doygunluk elde etme faaliyetidir. Fakat bunların ikisi arasında bir bağıntı aramak yersizdir, bir yakıştırmadır. Parmak emen çocukların ileri hayatlarında parmak emmeyen çocuklardan daha sik mastürbasyon yaptıklarını gösteren bir inceleme yoktur. (D. Çaglar-1981)
Parmak emmede çocuklar bir haz elde etme doyum sağlamak için yaparken, tırnak yiyen çocuklar ise gergin, kolayca heyecanlanan ruhsal psikolojik sorunları olan çocuklarda görülür.

Parmak Emmenin Düzeltilmesi İçin Alınabilecek Önlemler

      Anne ve babaya parmak emmenin zararsız bir faaliyet olduğu açıkça anlatılmalıdır. Parmak emmenin biraz önce değindiğimiz gibi diş deformasyonlarına sebep olmadığı, bir hastalık mahiyetinde olmadığı açıkça anlatılmalıdır. Çünkü halk arasında parmak emmenin günah olduğu, çocukların mastürbasyon gibi bozuk bir cinsel haz aracı olarak yaptıkları hatta dini bakımdan büyük bir günah sayılacağı ve sayıldığı kanisi hakimdir. Bu batıl inançların silinmesi alınacak tedbirlerin başında gelir. Çünkü buna inanan anne, baba ve aile büyükleri ömür boyu sürecek bu kötü alışkanlıktan çocuklarını vazgeçirmek için çok şiddetli tedbirlere başvururlar. Hatta çocukların parmaklarına acı biberler sürenler, dayak atanlar, ellerini kollarını arkadan bağlayanlar,eline parmaklarına iğne batırıp onlar unutamayacakları acı verecek cezalar uygularlar. Bu tenkitler, azarlamalar, dayak atmalar, parmağa acı sürmeler çocukta olumsuzluğun yükselmesine neden olabilir. Anne babayı rahatsız etmek için bir davranış olarak kalmasını pekiştirebilir.(D. Çağlar-1981)

       Parmak emme kendi başına çocuklukta ve sonradan uyumu etkileyen bir alışkanlık değildir. Özel bir düzeltici tedbir olmayı da gerektirmez. Ancak parmak emmeye başlayan veya bunu alışkanlık haline getirmiş çocuklara bu alışkanlıkları terk etmeleri için uygun olmayan tedbirlerin, cezaların uygulanması sonucu bir çok uyum ve duyusal problemlerin ortaya çıkmasının nedeni olabilir. Basit bir alışkanlığı terk ettirmek için uygulanan metodular durumla ilgisi olmayan yeni ve kronik bazı uyum bozukluklarına sebep olabilir. (D. Çağlar-1981)

       Küçük yaslarda çocuklar uygun şekilde beslenmelidir. Gıda ve anne sütünün kalitesi yanında çocuğun gıda verilirken tutumuna özel bir yer ve önem vermek gerekir. Çocuk gerek anne memesinden ve gerekse biberonla beslenirken annenin göğsüne onun sıcaklığını duyacak şekilde yaklaştırılmalıdır. Bir taraftan çocuğa gıdası veya meme verilirken diğer taraftan anne çocuğa gözlerinden sıcak sevgi akıtmalıdır. Çocuğun gevsek tutulması,hırpalanarak, azarlanarak gıda verilmesi büyük bir anlam taşımaz, haysiyet sahibi bir gence al zıkkımlan diye yiyecek vermenin yaptığı etkiyi yapar.(D. Çağlar-1981) . Uygar insanların köpekleri beslerken yaptığı içtenliği insan yavrusundan esirgerler. Uygun şekilde beslenme bu problemin ortaya çıkmasında en büyük engel teşkil eder.(D. Çağlar-1981)

       Belki çocuk parmak emme veya lastik meme emmeden özel bir haz duyabilir. Bu hiçbir zaman zararlı bir alışkanlık değildir. Normal davranışlar ve ilişkiler yoluyla bu alışkanlık 1 yasinin sonunda terk edilebilir.(D. Çağlar-1981)
Eğer çocuk yürümeye başladıktan veya 1 yaşından sonrada bunu yapıyor yani parmağını emiyorsa bu çocuğun fazla yorgun, rahatsız, mutsuz, sıkıntılı, üzüntülü olduğunun belirtisidir. Çocuğun durumunun incelenmesi düzeltici tedbirlerin yalnız bir belirti olan parmak üzerinde değil bütün durumu düzeltmeye yöneltilmesi gerekir. Çünkü parmak emmenin asil nedenleri ortadan kalkmadıkça çocuk parmak emmeye devam edecektir. (D. Çağlar-1981)

       Çocuğa uygun dinlenme, geniş ve çeşitli faaliyet olanakları, oyun ortamları meşgul olmak için olanaklar sağlanmalıdır.
Anne babanın uygun olmayan davranışları düzeltilmelidir. Çocuklara bu alışkanlığından dolayı şiddet hareketleri uygulanmamalı ve çocuk batıl fikirlerle korkutulmamalıdır.

      Mükafat vaadi, çocuğun bunu terk etme arzusunu ve gücünü harekete getirecek, çeşitli tedbirler çocuğu harekete getirerek çocuğun bunu bırakmasını sağlayabilir. Çocuk parmağını ağzına götürdüğü zaman uyarıcılık yapacak zararsız acı mayi sürülmesi ve geceleri hatta gerekiyorsa gündüz çocuğa eldiven takılması, alışkanlığı sona erdirmesi için iyi bir hatırlatıcı olabilir.

      Çocuğa bilhassa kendi kendini kontrol etmek için, isterse bu alışkanlığı terk edeceği inancını kazandırmak, alışkanlığı yenmek için iyi bir hatırlatıcı olabilir.

      Çocuk 4-5 yaşlarına geldiğinde parmağını emmeye devam ediyorsa kendisine telkinlerde bulunmak faydalı olabilir. Çocuğa bu yaptığının çocukça bir davranış olduğu başkalarının gözüne hoş görünmediği onun anlayabileceği bir dille anlatılır. Çocuklar bu yaslarda genellikle büyük bir insan gibi olmaya, ebeveyni taklit etmeye özenir. Çoğu zaman onlar gibi davranır. Ebeveyn çocuğun bu durumunu çok iyi değerlendirmelidir. Kendilerinin parmak emmediklerini, çünkü bu durumun pek hoş olmadığını söylemeleri çoğu zaman etkili olabilir.(S. Gizer-1996)

       Çocuğun erken memeden kesilmesinin karamsar, sadist geç memeden kesilmesininse güveli ve iyimser bir kişilik geliştirdiği açıklanmıştır.(H. Yavuzer-1997

 

ANKSİYETE-KAYGI

         Kaygı,genellikle nesnesi bilinen bir duruma ya da kişiye karşı duyulan merak,tasalanma ve endişe duygusudur. İnsanın günlük davranışında en sık gözlenebilen durumlardan biridir. Herkeste değişik derecelerde kaygı vardır ve hiç kaygısı olmayan hemen hemen hiç kimse yoktur. Fakat kaygının türü ve derecesi önemlidir. Kaygı bireyin günlük yaşamının merkezi olur ve birey kaygı üzerinde odaklaşırsa, o zaman kişi yaşamını  normal bir şekilde sürdüremez. Ve değişik davranış bozukluklarının gelişmesine neden olur.

         Bugün süremiz elverdiğince kaygıdan kaynaklanan davranış bozukluklarına değinmeye çalışacağım.

         Kaygı – Bunaltı ,korkuya benzeyen bir duygudur. Kişi bunu içinde sanki kötü bir şey olacakmış,kötü bir haber alacakmış,bir felaket olacakmış gibi nedeni belli olmayan bir sıkıntı,endişe duygusu olarak algılar ve tanımlar.

         Kaygı kişinin yeni koşullara uyumunu sağladığı gibi kişinin ruhsal gelişiminin daha üst basamaklara çıkmasında itici bir işlev görebilir. Ama bunun yanında engelleyici,ketleyici işlev de görebilir. Mesela,sınav insanlarda kaygı yaratır,sınavı başarmak,bir engeli aşmak olumlu bir işlevdir. Ama sınavda donakalmak,bildiğini unutmak ya da sınavı kazanamama kaygısından dolayı hiç çalışmamak gibi durumlar kaygının olumsuz yönlerini ortaya koyar. Bu durumda kaygı kavramının nerede patolojik,nerede normal bir duygu olduğunun açıklanması önemlidir.

          Bir kişinin verimini düşüren,kişiler arası ilişkilerde kopukluklara neden olan,sıklıkla titreme,çarpıntı,ağız kuruluğu,kas gerginliği gibi fiziksel belirtilerin de eşlik ettiği kaygı durumları patolojik olarak değerlendirilir.

         Biraz önce söylediğim gibi çok hafif tedirginlik ve gerginlik duygusundan panik derecesine varan değişik yoğunlukta olabilir. Ağır derecelerinde kişinin benliği bu ruhsal acı altında ezilir ve en güçlüsü fiziksel ağrının bile bu denli rahatsız edici olmadığı bunu yaşayanlar tarafından söylenir. Bunun daha iyi anlaşılması için size bir örnek vermek istiyorum. Çocukken ya da yetişkin yaşta şiddetli,korkulu bir düşle uykudan uyarınca,kısa bir süre,bu yoğun korku ile yüreğin göğüs kafesinden fırlarcasına çarptığını anımsayabilirsiniz. Bunun bir düş olduğunu anlayınca rahatlarız ve yeniden uykuya geçebiliriz. İşte,kaygı-bunaltı kişinin gündüz,uyanıkken yaşadığı daha uzun  süren ve kaynağı kişi tarafından açıklanamayan böyle bir durumdur.

         KİŞİDE

  • Genel bir huzursuzluk
  • Endişeli yüz
  • Gergin bir duruş
  • Hareketlerinde tedirginlik
  • Çabuk irkilme
  • Çabuk kızma
  • Sabırsızlık
  • Yerinde duramama vardır. Bunlar genel görünüm ve dışa vuran davranışlardır.

         KİŞİNİN

  • Sesinde heyecanlı bir titreklik,zor konuşma olabilir. Fakat konuşma düzgündür,huzursuz ve gergin

        KİŞİ

  • İçinde korkuya benzeyen bir duygusu olduğunu,sanki kötü bir haber alacakmış gibi hissettiğini anlatır. Fakat korkusunun nedeni ve nesnesini bilmez. Halk arasında "bun bastı,korkutuyorlar,karabasan bastı" gibi sözcüklerle anlatılmaya çalışılır. Bazen,özellikle uzun sürdüğünde,bunaltı durumu kişide yılgınlığa neden olduğundan depresyon belirtileri de birlikte bulunabilir.

        KİŞİNİN

  • Bilişsel yetilerinde temelde bir bozukluk yoktur. Aşırı yorucu olan sıkıntı nedeniyle kişinin dikkati çabuk dağılır. Bu nedenle de geçici unutkanlıklar olabilir.

        KİŞİNİN

  • Kalp basıncı yükselir
  • Kalp atımı hızlanır
  • Çarpıntı,kaslarda gerginlik
  • Tüylerin diken diken olması
  • Gözbebeklerinde genişleme
  • Ağız kuruması
  • Yüzde solgunluk ya da kızarma
  • Terleme
  • Sık sık idrara çıkma
  • Boğazda düğümlenme
  • Soluk almada güçlük
  • Hava açlığı
  • Ellerde ayaklarda soğukluk karıncalanmalar. Bu tür belirtiler bu davranış bozukluğunun fizyolojik boyutunu gösterir.

        Bu kişilerde genellikle, yaşam olayları karşısında ve ilişkilerde çabuk kaygılanma, meraklanma ,gerginlik, tedirginlik,aşırı terlemeler,sıcak-soğuk basmaları,çabuk irkilme ,dikkat dağınıklığı,uyku bozukluğu,çabuk kızma ve huysuzluk görülür.

  •  Anksiyete bozuklukları arasında:       
  • Panik atak bozukluğu
  • Fobik bozukluk
  • Obsesif-kompulsif bozuklukları  nı sayabiliriz. Bugün sadece obsesif-kompulsif bozukluktan bahsetmek istiyorum.
  • Obsesyonlar bireyin  zihninden uzaklaştıramadığı,iradesi ve kontrolü dışında zihnine hucüm eden,rahatsız edici,çoğu zaman tehdit edici ve ısrarcı ve tekrarlayıcı düşüncelerdir. Bu düşünceler çoğu zaman kişinin kendisine de saça ve anlamsız gelir.
  • Obsesyonlar,gerçeğe yakın ve gerçekleşebilecek düşünceler olduğu gibi gerçekten oldukça uzak ve sanrısal olabilir.

ALT ISLATMA  

      Çocuklar 2-3 yaşlarına kadar altlarını ıslatırlar,2 yaş sonunda dışkılarını, 3 yaş sonunda çişlerini tutmayı öğrenirler.4-5 yaşına gelinceye kadar ara sıra gündüzleri ve daha sık olarak da geceleri altlarını ıslatırlar. 4 yaşından sonra alt ıslatma devam ediyorsa bu durum bir sorun olarak değerlendirilebilir.
      Erkek çocuklarda kızlara göre iki kat fazla görülür.
      Altını ıslatan çocukların yarıya yakın kısmının ailelerinde ve akrabalarında da  çocukluk yaşlarında alt ıslatma görülmektedir.
      Gecekondularda,köylerde ve yetiştirme yurtlarında yaşayan çocuklarda daha  yüksek oranda görülmektedir.
      Alt ıslatma tek bir nedenden kaynaklanmaz, çocuklar birbirlerinden farklı nedenlerle altlarını ıslatırlar.
      Altını ıslatan çocuklarda alt ıslatma sorunuyla birlikte parmak emme, tırnak yeme, yalan söyleme, kıskançlık, çalma, gibi davranışlar sıkça görülür.
      Bu tür çocuklar sık sık öfkelenmekte, ağlamaktadırlar.Kendilerine ve anne babalarına güvensizdirler. Yaş düzeyinin altında davranma eğilimindedirler.

ÇOCUKLARDA ALT ISLATMA DÖRT ŞEKİLDE GÖRÜLÜR ;

Gece Altını Islatma;

      Kalkmaya yakın yada yattıktan hemen sonra altlarını ıslatırlar. Yatmadan önce yada uyku sırasında kalkıp su içen ve uykuları derin olan çocuklarda bu sorun daha çok görülür. 
     Yatmadan önce ve uyku aralarında sulu besinler vermeme,
     Altını ıslattığı saatler tespit edilerek , o saatlerde  tuvalete götürme ,bu sorunu ortaya çıkma olasılığını azaltır.

Gündüz Altını Islatma

     Sadece gündüz altını ıslatan çocuklar oyuna daldıkları yada ilgi çekmek,anne babaya `Sevildiğimi hissetmiyorum`, `Benimle ilgilenmiyorsun` `Yeni doğan kardeşimi kıskanıyorum` `Bana baskı yapıyorsun` gibi bazı mesajları iletmek  istedikleri için altlarını ıslatırlar.Bu tür duygularını alt ıslatma davranışıyla açığa vururlar.

Sürekli Altını Islatma

     Sürekli altını ıslatan çocuklarda fiziksel bir sorundan söz edilebilir.

Arasıra Altını Islatma

      Hastalanma, ateşli hastalıklar, idrar yollarını üşütme, gece üstünün açık kalması, bel ağrıları, korkma, yeni bir kardeşin dünyaya gelmesi gibi durumlarda görülebilir.

Fiziksel Nedenleri:

  • Merkezi sinir sistemi bozuklukları
  • Kas kontrolünün gecikmesi
  • Böbrekte ve boşaltım yollarındaki doğuştan bozukluklar
  • İdrar yollarında enfeksiyon, idrar kesesinde torus azlığı
  • Derin uyku uyuma
  • Tuzlu ve sulu yemekler yeme
  • Ayaklarda ve belde üşüme
  • Zihinsel gelişim geriliği olan çocuklar tuvalet kontrolünü daha geç kazanabilir, bu çocuklarda alt ıslatma sorununa daha fazla rastlanabilir.
  • Epilepsi nöbetleri, gece işemelerinin nedeni olabilir.
  • Genetik yatkınlık: altını ıslatan çocuğun anne babasının tuvalet kontrolünü kaç yaşında kazanmış olduğu önemlidir.tuvalet kontrolünü geç kazanan anne babaların çocuklarında bu durum sıkça gözlenmektedir.

    Psikolojik Nedenleri:
  • 2-3 yaşından önce yeterli kas gelişimi ve kontrolü sağlanmadan  baskıcı tuvalet eğitimi verilmesi
  • İlgi çekme ve öc alma isteği
  • Anne baba aşırı koruyucu veya hoşgörülü ise çocukta küçük yaş dönemlerinde kalma eğilimi ile birlikte bu davranış görülebilir.
  • Kardeş kıskançlığı ve yeni bir kardeşin gelmesi,  okula başlama, sevilen birinin kaybı gibi stresli ve zorlayıcı durumlarda çocuğun hayatın önceki dönemlerine geri dönme isteği
  • Boşanma, aile içi ilişkilerde ve iletişimdeki bozukluklar 
  • Çocuğun gün içinde korku verici, üzüntü veren, sarsıcı olaylar yaşaması
  • Çeşitli nedenlerle yaşanan okul korkusu

    Neler Yapılabilir?
  • İlk olarak bir çocuk doktoruna başvurup, çocuk tıbbi muayeneden geçirilmeli, durumun organik bir bozukluktan kaynaklanıp kaynaklanmadığı belirlenmelidir.
  • Sorun  fiziksel bir nedenden kaynaklı ise doktor gözetiminde tedavisi yapılmalı ilaç tedavisi uygun görüldüğünde ilaç kullanılmalıdır.
  • Sorun fiziksel nedenlerden çok psikolojik nedenlerden kaynaklanıyorsa anne babanın çocuk psikiyatristine  okul rehberlik servisi yada rehberlik ve araştırma merkezinden yardım alması önemli ve gereklidir.
  • Psikolojik nedenlerden kaynaklanan durumlarda anne babanın eğitilmesi ve yönlendirilmesiyle durum ortadan kaldırılabilir.
  • Çocuğa tuvalet eğitimi verirken kas gelişiminin bu eğitime uygun hale gelmesinin yani 2-3 yaş civarının beklenmesi ve bu dönemde baskıcı zorlayıcı ve korkutucu tavırlarla çocuğa yaklaşılmaması gerekir.
  • Çocuğa altını ıslattığı için ceza verilmemelidir. Ceza çocuğun kaygısının daha da artmasına sebep olur. 
  • Kardeş kıskançlığından kaynaklandığı durumlarda bu çocuğa da kardeşine gösterilen ilgi, sevgi ve şefkati göstermek , çocuğu kardeşinden dolayı ihmal etmemek gerekir. 
  • Anne babanın tuvalet kontrolü konusunda üstüne düşmesi, aşırı ilgili ve titiz davranması bu durumun çocuk tarafından anne babasına kontrol altına alma amacıyla kullanılmasına yol açabilir. Çocuk bu durumu anne babasının ilgisini ve dikkatini kendi üzerine çekmek ve onları üzmek için kullanabilir.
  • Büyük yaşlardaki çocuklarda uyurken altına bez bağlamak uygun bir davranış değildir. 
  • Çocuk gece tuvalete kaldırıldığında uyanık olmasına dikkat edilmelidir. 
  • Evde çocuğun gece tuvaletini yapabilmesi için tuvaletin ışığı açık bırakılabilir.
  • Çocuğun tuvaleti geldiği zaman hemen tuvalete götürülmeli bekletilmemeli ve tutması için zorlanmamalıdır.kendisi tuttuğunda ise tuvalete gitmesi için teşvik edilmelidir.tuvalet bulunmayan ortamlarda uygun bir yerde bu ihtiyacını gidermesi sağlanmalıdır.
  • Uyku saatinden önce yada uyku aralarında sulu yemek yada içecekler verilmemelidir.yeterli sıvı alımı günün erken saatlerinde yapılmalıdır.
  • Çocuğun ayaklarını üşütmemesine özen gösterilmelidir.
  • Altını ıslattığı zamanlar tespit edilerek bu zamandan önce çocuk uyandırılıp, tuvalete götürülebilir.
  • Çocuk korku yaratan durumlardan uzak tutulmalıdır.
  • Bu durum başkalarının yanında gündeme getirilmemeli, çocukla dalga geçilmesi, çocuğu zedeleyici davranışlarda bulunulması engellenmelidir.
  • Böyle bir durumda çocuğun duygularını paylaşmak, onunla iyi bir iletişim kurmak önemlidir. Bu durumun geçici bir durum olduğu ona  anlatılmalı ve çözüm yolları birlikte uygulanmalıdır.
  • Çocuk bu durumdan dolayı kendisini suçlu hissedecek, kendisini güçsüz algılayacak ve kendine güveni azalacaktır.
  • Çevresindeki insanların arkadaşlarını ve anne babasının da bu yargıyı destekleyecek şekilde davrandığı sıkça görülmektedir. Ancak ailelerin bu durumun kendi hatası olmadığını bilmeleri ve çocuğa bunu ifade etmeleri bu durumun düzelmesi için onu sabırla bekleyip desteklemeleri oldukça önemlidir. 
  • Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda aşağıdaki şu iki yöntemle ödüllendirilebilir.

    Boncuk Yöntemi: evde boncuk dolu bir kavonozla boş bir kavanoz bulundurulur çocuk altını ıslatmadığı günlerde bir boncuk alıp boş kavonoza atar boncuk sayısı daha önceki dolu kavanozdan fazla olursa çocuk ödüllendirilir. 
    Takvim Yöntemi: çocuk bir kağıda yan yana yağmurlu bir hava resmiyle güneşli bir hava resmi çier. Altını ıslattığı günlerde yağmurlu hava resmini ıslatmadığı günlerde güneşli hava resminin altına işaret koyar. Bir ay sonra güneşli hava resminin altındaki işaretler diğer resmin altındakinden fazla ise çocuk ödüllendirilir. 
    Bu işlemleri çocuğun kendisinin yapması gerekir. Ve çocuğa verilecek ödülün onun yaşına kişiliğine ve isteklerine uygun olması önemlidir.

 

KARDEŞ  KISKANÇLIĞI

       Kıskançlık sevilen birinin başkası ile paylaşılmasına katlanamamaktır. Kıskançlık beklenen ilgi, sevgi ve şefkat eksikliğine karşı geliştirilen bir kızma duygusu, gücenme durumudur. Doğal ve evrensel bir duygudur. O kadar ki insanlık tarihinde ilk cinayet kardeş kıskançlığı yüzünden işlenmiştir.kıskançlık çocukta daha yoğun yaşanan bir duygu olmakla birlikte yetişkinlik döneminde de varlığını sürdürür. Küçük çocuklarda yeni doğan kardeşi kıskanma, çocuğun ilerleyen yaşamını etkileyecek kadar önemli davranış problemlerine neden olabilir. Bu nedenle ciddiye alınması gereken bir durumd

        Nedenleri:

  •       Kardeş kıskançlığının temelinde anne babayı bir başkasıyla paylaşamama yatar. Çocuk kardeşinin doğumuna kadar sadece kendisine gösterilen ilgi ve sevgiyi kaybetmekten yada bu ilgi ve sevgiyi bir başkasıyla paylaşmak zorunda kalmaktan üzüntü duyar. Güvensizlik duyguları, anne babaya kızgınlık ve gücenme yaşar. Çocuk kendini yalnız hissetmeye başlar.
  • Annenin hamileliğinin son dönemlerinde ağırlaşmaya başlamasıyla yorgun ve isteksiz oluşu, çocuğu kucağına almayışı çocukta sevilmediği duygusunu daha kardeşi gelmeden düşünmeye başlar. Yine anne babanın yeni gelecek çocuk için hazırlık yapması çocuğun duyduğu kıskançlığı pekiştirir.
  • Çocuklar arasındaki yaş farkının az olması kıskançlığın derecesini arttırır.
  • Anne babanın çocuğa karşı tutumlarının farklılaşması ve çocuğun duyduğu kıskançlığın hoş görülmeyişiyle çocuğun kıskançlık, öfke ve üzüntü duyguları daha da artar.
  • Bebeğin bakıma muhtaç oluşunu büyük çocuk anlamakta güçlük çeker, annenin onu daha çok sevdiği için ilgilendiğine inanır.
  • Bebeği görmeye gelen ziyaretçiler çocuğu rahatsız eder, kıskançlığı pekiştirir.
  • Kardeşin cinsiyetine göre de çocuğun duyguları farklılaşabilir. Çocuk erkek, doğan kardeş kız ise anne babanın anne babanın sırf kız olduğu için onu daha çok sevdiklerini düşünür. Gelen kardeş de erkek ise ikinci bir erkeğe neden gerek duyulduğunu anlamaz. Özellikle anne babanın çocuğun cinsiyetine ilişkin tercihlerinin olduğu durumlarda çocukta bu duygu daha çok görülebilir.
  • Çocukları birbirleriyle rekabet edecekleri bir konuma düşürmek  kardeşler arasındaki kıskançlığı arttırır.

        Belitileri:

  • Çocuk daha annenin hamileliğinde bu duyguyu yaşamaya başlar. Kardeşinin ondan daha çok sevileceği korkusunu duymaya ve bu nedenle annesinden daha çok ilgi ve sevgi beklemeye başlar. Huysuzlaşır, inatlaşır, annenin peşinden ayrılmaz, anne babaya ihtiyacı olmasa da sürekli bir şeyler istemeye başlar.
  • Kardeş kıskançlığı yaşayan çocukta üzüntü, küçük düşme korkusu, can sıkıntısı, öfke, nefret ve intikam alma düşünceleri oluşur. Çocuk kendisine acır ve durumundan derin bir üzüntü duyar.
  • Bazı çocuklar sürekli ilgi ve sevgiyi istemek yerine yalnız kalmayı, içe kapanmayı tercih eder, tepkilerini böyle yansıtırlar. İştahsızlık ve uykusuzluk böyle durumlarda ortaya çıkabilir.
  • Kardeş kıskançlığı olan çocuklar sürekli sıkıntılı ve sinirli dolaşırlar, isteklerini bağırarak ifade ederler.
  • Kıskançlık nedeniyle çocukta emekleme, bebek gibi konuşma, biboronla beslenmek isteme, alt ıslatma, tırnak yeme, parmak emme, gibi bebekleşme ve gerileme belirtileri görülebilir.
  • Kardeş düşmanlığından doğan düşmanlık bazen kardeşe değil, anneye yönelir. Çocuk annenin sözünü dinlememeye evde sürekli problem çıkarmaya başlar.
  • Çeşitli bahanelerle ilgiyi  üzerlerine çekmeye çalışırlar.
  • Kardeş kıskançlığıyla birlikte okula giden yada okula yeni başlayacak çocuklarda okul korkusu görülür. Çocuk kardeşiyle annesini baş başa bırakıp okula gitmek istemez. Evde kalmak için başının ağrıdığı, karnının ağrıdığı, ateşinin olduğu gibi bahaneler yaratır. 
  • Anne babaya sık sık  onu sevip sevmediklerini sorar, sevdiklerinden bir türlü emin olamazlar.
  • Bazı çocuklar duyduğu kıskançlığı kardeşine vurma, onun oyuncağını kırma, ondan nefret ettiğini söyleme gibi saldırgan davranışlarla açıkça ortaya koyarken bazı çocuklar bu duygularını bastırır, kardeşlerine aşırı sevgi gösterisinde bulunurlar.
  • Kendilerine yada eşyalara yönelik saldırgan davranışlarda bulunabilirler.

       Öneriler:

  • Çocuk psikolojik olarak kardeşin doğumuna hazırlanmalıdır. Aileye yeni bir üyenin katılacağı ve o geldiğinde evde ne gibi değişikler olacağı çocuğa uygun bir dille anlatılmalıdır. Bir bebeğin ne gibi gereksinimlerinin olduğu, ihtiyaçlarının karşılanması için annenin sürekli bebeğin yanında olması gerektiği, aynı durumun  o bebekken de yaşandığı anlatılabilir.
  • Hamilelik döneminde özellikle doğum zamanı anne hastanedeyken çocuk ihmal edilmemelidir. Anne hastanedeyken evde çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılayacak, bakımını üstlenecek aileden birinin olması çocuğun ihmal edildiğini düşünmesini bir derece önleyecektir. 
  • Çocuğun arkadaş ortamlarına girmesi ve paylaşmayı öğrenmesi  kardeşini de kabullenmesini ve onunla da paylaşım yapabilmesini kolaylaştırır. 
  • Çocuk kardeşini sevmek zorundaymış gibi bir duyguya kapılmamalıdır. Kardeşine karşı olumsuz duygu ve düşüncelerini dışa  vurduğunda suçlanmamalı ve anlayışla karşılanmalıdır.olumsuz duygularının anlayışla karşılandığını görmek çocuğu rahatlatır. Çocuğa `kardeşini kıskanıyorsun ` yerine `kardeşin olduğu için seni eskisi kadar sevmediğimizi düşünebilirsin, ama ben seni eskisi kadar seviyorum` demek çocuğu anneye yakınlaştırır, çocuğun kaygılarını azaltır. Küçükken sizin de kardeşiniz olduğunda bu duyguyu hissettiğinizi paylaşabilirsiniz..
  • Anne baba evdeki herkes bebeği çocuğun önünde gösterişli bir biçimde okşayıp sevmekten kaçınmalıdır. Anne bebekle meşgulken baba çocukla ilgilenebilir.
  • Bebekle ilgili işlerin bitirilmesinde çocuktan yardım alıp, işler bittikten sonra çocukla zaman geçirilebilir. 
  • Çocukla daha önce yapılan parka gitme, oyun oynama gibi etkinliklerin devam etmesine özen gösterilmelidir.
  • Çocuğa geri plana itildiği değil, aile içinde her zaman yeri olduğu hissettirilmelidir.
  • Çocuğa onunla ilgilenildiğini ve onun hala sevildiğini ifade eden sözler davranışlarla desteklenmelidir.
  •  Kardeşini görüp kıskanmasın diye çocuğu yuvaya göndermek doğru değildir, çocuk kardeşi geldiği için evden uzaklaştırıldığını anlayacaktır. Bu durum çocukta okul korkusuna da neden olabilir. 
  • Bakıcı bulunamaması, iki çocuğa bakmanın zor olması nedeniyle, anne babalar küçük çocuk bakıma muhtaç olduğu için kısa bir süre için büyük çocuğu ananeye yada babaanneye bırakmayı tercih ederler. Bu kesinlikle yapılmaması gereken bir davranıştır. Çocukta kardeşi geldiği için istenmediği, sevilmediği düşüncesi yaratır. 
  • Bazı çocuklar kardeş istiyorum diye tutturur sonra da kıskandıkları için kardeşlerine zarar verebilirler. Anne babalar bu davranışı gördüklerinde `hani sen kardeş istiyordun` diye çocuğa kızarlar. Çocuğun kardeşi isteyişi doğduktan sonra onu kıskanmayacağı anlamına gelmez. Anne babalar kaç çocuk sahibi olmak istediklerine kendileri karar vermelidir.
  • Kıskanmasın diye bebeği sevdikten sonra çocuğu da sevmek yaralı olmayacaktır. Çocuk bu ilgi ve sevginin yapmacıklığını hisseder. 
  • Anne babalar çocuk kardeşine zarar verir diye onu kardeşinden uzak tutmaya çalışmamalıdır.zarar verici davranışlarda bulunduğu zaman sinirlenmeden, bağırıp çağırmadan kardeşine zarar vermesine kesinlikle izin verilmeyeceği anlatılmalıdır.
  • Kardeş kıskançlığı nedeniyle çocuklar kardeşlerine istediklerinden çok daha fazla zarar verebilmektedir. Ancak yaptıkları davranışlarının sonuçlarını henüz kavrayamadıkları için özellikle 5 yaşına kadar olan çocuklarla kardeşlerini yalnız bırakmamak gerekir.
  • Çocuklar kardeşlerine ablalık/ağabeylik yapmaları için zorlamamalı, kardeşlerinin bakımıyla ilgili bir takım sorumluluklar verilmekle birlikte bu sorumlulukların çocuğun yaşına ve isteğine uygun oluşuna dikkat edilmelidir.
  • Çocuğun davranışları bebek yüzünden kısıtlanmamalı, evde eskisi gibi davranmasına izin verilmelidir. 
  • Anne baba çocuğun davranışlarına karşı hissettiği duyguları dinlemeli ve anlamaya çalışmalıdır.
  • Eve gelen misafirlere de büyük çocuğu unutmamaları ve ona da ilgi ve sevgi göstermeleri hatırlatılabilir. 
  • Çocuk kıskanmasın diye bebeği aslında istemiyormuş gibi sözler söylemek  bebek çok yaramazmış ve sürekli sorun çıkarıyormuş gibi davranmakta doğru değildir.
  • Çocuklar büyüdüğünde aralarında sürekli kavgalar, dövüşmeler, sürtüşmeler yaşanmaya başlar. Bu durumda anne babanın bu durumun kardeşler arasında yaşanan doğal ve evrensel bir durum olduğunu bilmesi yararlı olur. Böyle durumlarda araya girmemek, anlaşmazlıklarını kendilerinin çözmesi gerektiğini söylemek en iyisidir.çünkü kardeşler arası kavgalarda kimin gerçekten suçlu olduğunu bulmak çok zordur.ikisi de birbirinden şikayet edecektir. Yanlışlıkla suçsuz olanı cezalandırmanız olasıdır. Genellikle de büyük çocuklar bu kavgalardan haksız çıkarılır `sen abisin, sen ablasın` diyerek suçlanırlar.Bu durumlar büyüğün küçüğe öfkesini daha çok arttırır.
  • Kardeşler arasında yapılan kıyaslamalarda kardeşler arası ilişkileri olumsuz etkiler.
  • Sonuç olarak kardeşler ne kadar birbirlerini kıskansalar da ne kadar geçinemeseler de birbirlerini çok severler.
  • Birbirlerini özler, başkalarına karşı kardeşlerini korurlar. Aralarında vazgeçilmez bir sevgi ve bağlılık vardır.